‘Küreselleşme’ dayatmacılarına göre, bu gelişmelerin doğal bir sonucu olarak yüksek ve düşük gelirli ülkelerin ekonomileri birbirlerine bağlanacak…
Oyun’a eşit birer ortak olarak dahil olacaklar. ‘Küreselleşme’ dayatmacılığına biraz daha ikircikli yaklaşanlara göre ise zengin ve yoksul ülkelerin entegrasyonu, zenginlerde kendi toplumlarını oluşturan katmanlar arasında giderek artan bir iç eşitsizliğe...
Yoksullarda ise şimdikinden de daha beter bir kötüye gidişin – varlık erozyonunun ivme kazanmasına yol açmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Tarihi yaratan, daha doğru bir tanımla öngörülebilir - yerleşik insan davranışlarıdır. Bu davranış biçimleri ve bu davranış biçimlerinin ortaya çıkardığı tarihî gelişme sürece bu şekilde devam ettikçe… Aksine gelişmeler bu yönü değiştirip akıl ve mantık egemen olamazsa, Mirseyid Sultangaliyev, içinde bulunduğumuz 21. Yüzyıl’da tahminlerden öte bir değer kazanacak...
Çağı’ndan bir 100 yıl sonra, belki de ezilen bir dünyanın yine son umudu haline gelebilecektir.
Sultangaliyev’in gerisinde bıraktığı söylemler, küresel bir karakter taşımakta, bu nedenle de güncelliklerini korumaktadır. Çünkü bu belgelerde, Küreselleşme’nin farklı bir biçimde empoze edilmeye çalışıldığı günümüzde, insanlığın büyük çoğunluğunun yararına ilişkin çok önemli saptamalar ve göndermeler mevcuttur.
Bu konulardan söz etmek her ne kadar gerilik ve gericilik gibi gösterilmeye çalışılsa da, Üçüncü Dünya’nın kaderini belirleyecek olan süreç, henüz noktalanmış değildir.
(Tanıtım Bülteninden)