Beraber yaşamak birçok evli çift için rutin hayatta bazen içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu zor durum ancak rutinin dışına çıkılırsa aşılabilir ve beraberlik güçlenir. Şehirli yaşamın etkisiyle olsa gerek zaman zaman birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz. Doğal olarak bazen benim testosteronumla, Edanın östrojen ve progesteron hormonları elele tutuşmak istemiyorlar. O zaman biz de sırt çantamızı alıp yeşil planlar yapıyoruz. Nitekim bizim tekrar benzer gezilere gitme ihtiyacımızı, doğaya kaçış ihtiyacımızın yanında, beraber yaşama dürtüsüne destek olarak da değerlendiriyorum. XX ve XY farklı 46şar kromozomun elele tutuşup hayatı paylaşmasının zor olduğunu söyleyenlere bir tek önerim var; seyahat edin.
Eda ve ben, Karadeniz yaylalarında veya Kaçkarların üzerinde sadece coğrafyayı değil birbirimizi de keşfettik. O keyifli patikalarda bulduğumuz değerleri incitmeyerek, korumaya çalıştık. Bu, bazen sohbet ettiğimiz bir yayla insanı bazen de nadir bir çiçek oldu. Her ikisine de oraya ait olmanın özgün gerekliliğini hissettirmeye çalıştık. En küçük çöpümüzü dahi uygun bir yer bulana kadar kilometrelerce taşıdık. Doğayı ve değerleri korumak için yürüdük. Kaçkarların ortasından, 3400 metrede yüzlerce yıldır kullanılan bir aşıttan geçerken yakında "aklı evvel birinin" buralara yol yapmak isteyebileceğini düşünmüştük. Şimdi o yürüyerek geçtiğimiz narin yaylaları birbirine asfalt yollarla bağlamak isteyen siyasi zihniyetin düşüncesini algılamaya çalışırken her ikimizde tek bir dileği var: Karadenizi tükettirmemek için bizimle balayına çıkar mısınız?