Umudun peşinde savruldunuz mu hiç? Peki yıllarca hayata küskün yaşayıp yıllar sonra hata ettiğinizi anladınız mı?
Bu romanda, yapılan her yanlışın yaşamdan çalınan zamanlar olduğunu anlayacaksınız. Ama bunu öğrendiğinizde sakın çok geç olduğunu düşünüp vazgeçmeyin, çünkü her biten umudun ardında yeni bir başlangıç yolu vardır, yeter ki patikayı takip edin…
Sancı, bedeninizi ağrıtan yaşama karşı direnme çabası…
Sancı, hayatı ıskalayan genç bir kızın kenara itilmişliğe isyanı…
Bu isyanda, sessiz çığlıkların kulağınızı nasıl da çınlattığına şaşırarak şahit olacaksınız.
Genç bir kız, masum bir çocuk...
Unutulmanın hırsı…
Gerçeğin can yakıcı tokadı…
Aşkın kural tanımaz hoyratlığı…
Ve sabrın muhteşem ödülü kanınızı donduracak…
Kendinizi tekrar tekrar sorgulayacaksınız
“
Ben nerede yanlış yaptım?” diye...
(arka kapak yazısı)
Özet/notlar:
Mine yedi yaşına kadar anne ve babasının gözdesiydi ama şimdi tahtının sarsılacağını haber veren çığlık sesini duyuyordu.
Bebek erkekti, prematüre Ali bebek.
Ahmet Bey ve Nazan Hanım’ın ikinci çocukları, üç ay erken doğduğu için gelişimini tamamlayamamıştı.
Müsküler Distrofil, bilinen adıyla spastik bir çocuktu Ali bebek.
Bir devlet dairesinde memur olarak çalışan Ahmet Bey, eşiyle de orada tanışmıştı.
Oğulları Müsküler Distrofil hastasıydı ve bunu kabullenmek yaşamlarını kolaylaştırmanın en önemli adımıydı.
Mine, kardeşinin hastalığını arkadaşlarına söyleyemiyor, arkadaşları bebeği görmek istediklerinde onlara Ali’nin spastik olduğunu söyleyemiyordu, bunu söylemekten utanıyordu, bu nedenle sürekli yalanlar uydurmak zorunda kalıyordu.
Ali’nin doğumundan sonra anne, Nazan Hanım bütün ilgisini Ali’ye yöneltmişti. Annesinin ilgisinden mahrum kalan Mine içten içe kardeşine kardeşine karşı kin besliyordu.
Ali ve Ali gibi hasta diğer çocuklara yardım etmek, onları iyileştirmek için doktor olma hayalleri kurmaya başlar. Bu umuduyla avutur kendini bu sıkıntılı zamanlarında.
Ahmet Bey, oğlunun tedavisi için yurt dışındaki bir çok doktora mailler yollar. Nihayet Amerikadan bir cevap alır. Tedavi için Amerikaya davet edilmektedirler. Ancak tedavi masrafları düşündükleri rakamın çok üzerindedir.
Ahmet Bey, annesinden miras kalan taşınmazları elden çıkarır, bunun yanında yakınlarından gelen yardımlar ve sponsor desteğiyle gerekli rakamı tedarik ederler.
Mine’yi Anneannesinin yanına bırakarak Amerika’ya giderler.
Aradan geçen yedinci yılın ardından Ali’nin hastalığı dışında herşey değişmiştir. Üniversite sınavlarına hazırlanan Mine sınavda başarılı olur ve İstanbul Tıp Fakültesi’nde okuma hakkı kazanır. Anneannesiyle birlikte Bursa’dan İstanbul’a taşınırlar.
Günler su gibi akar gider. Neriman Hanım (Anneanne) bir sabah uyanamaz, ölmüştür çünkü. Mine artık tamamen yalnızdır.
Ahmet Bey ve Nazan Hanım, Ali’nin tedavisine Türkiye’de devam etmeye karar vererek yurda dönerler. Aile nihayet yıllar sonra biraraya gelebilmiştir. İstanbul’da bir eve yerleşmek üzere Bursa’daki evlerini satmak/elden çıkarmak için Bursa’ya giderler. İşlerini halledip geri dönmek üzere yola koyulurlar ancak yolda içinde oldukları otobüs kaza yapar ve hayatlarını kaybederler.
Mine bu defa kardeşiyle birlikte yalnız kalmıştır.
Hastane odasında Ali’nin yanındayken kardeşinin bir şeyler mırıldanmakta olduğunu fark eden Mine, belli belirsiz seslerin arasında kardeşinin kendisine ‘abla’ demeye çalıştığını fark eder. Bu onun yeni umudu oluverir. Kardeşini bağrına basar.