"Derinlerden bir iç ses, Yürü, diyor, Dağlara doğru yürü. Toprakla otla, ağaçla kuşla, börtüyle böcekle kaynaş. Bütünleş. BİR ol. Yürüyorum. Uzun uzun yürüyorum... Ayaklarım beni, denize atlamadan önce gördüğüm, üç tarafı sarp kayalarla kaplı küçük koya kadar götürüyor... Rüzgarın uğultusunu, ağaçların fısıltısını, dalgaların sesini dinleyerek... aynı yerde, aynı düzlemde... yedi gece geçiriyorum... Işığı arıyorum... Ha buldum ha bulacağım. Yedinci gecenin şafağında, bütün benliğimle aydınlığı hissediyorum. Sükûnet, her şeye egemen. İşte, İNİSİYASYON süreci başlıyor... Artık nirvanaya yürüme zamanı..."
Bu, paralel dünyaların karanlık dehlizlerinde ışığı arayan bir insanın öyküsü...
Bir yanda iki paralel aşk kuyusu, diğer yanda, normal ve paranormal iki dünya...
Aşk kuyularından birinin berrak suları, kana kana içilecek mutluluk iksiri olurken, diğer kuyuyu kapatmak zorundadır, biçare; hüznün yoğun kıvamıyla...
Bu bir başarı mıdır? Belki...
Ya paralel dünyalardan birisini yok etme, dünyasını teke indirme mücadelesi?
Rüyaların, yoğunlaşmış düşüncelerin, buz mavisi konsantre bakışların yıkıcı dalgaları?
İşte bunun dehşetidir yaşamını alt üst eden...
Tanık olduğu esrarengiz kazaların, ölümlerin olası nedenleridir onu yardan uçuran...