İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler 1940’taki Birmingham hava bombardımanına ne diye Regenschirm yani şemsiye adını vermişti?
Madam Bovary’nin başkahramanı Emma mutsuzluğunu ilk kez kendi sesinden işittiğimizde elindeki dilsiz tanık neydi?
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy kıymetli canını kimlere değil nelere emanet etmişti?
Nietzsche elyazmalarından birinde birden “Şemsiyemi unuttum,” derken aklından ne geçiyordu?
Şemsiye, belki onu en çok düşünen yazarların başında gelen Charles Dickens’ı “Lütfen Şemsiyelerinizi Bırakın” dedirtecek ne yapmış olabilir?
Varlığından ziyade yokluğuyla, ancak olmadığında farkına vardığımız günlük, sıradan bir nesne şemsiye.
Öyle veya böyle binlerce yıldır hayatımızda. Marion Rankine, geçmişten günümüze edebiyattan hayatın türlü hallerine, “şemsiye olmanın”, üzerine bir bilim inşa edilecek kadar derin ve karmaşık bir gerçeklik taşıdığını gösteriyor bize.
(Tanıtım Bülteninden)