KONDA’nın analizinde, “Geçersiz oyların en düşük olduğu iller genellikle batı illeriyken, en yüksek geçersiz oyun olduğu illerin tümü ‘hayır' oylarının ağırlıklı olduğu Kürt kökenli vatandaşların çoğunlukta olduğu illerde görülmektedir” dendi. 16 Nisan’a ilişkin tahminleri referandum sonuçlarıyla çakışan KONDA’nın analizinde, geçersiz oy tartışmalarının yargıya taşındığı referanduma ilişkin olarak “Bu illerdeki geçersiz oy yüksekliğinin ne kadarının bilinçli bir protesto sonucu olduğu ne kadarının sandık kurullarının insiyatifleriyle oluştuğunu kestirmek güç olsa da özel olarak odaklanılması gereken sandıkların olduğu iller olduğu da açıktır” ifadelerine yer verildi. “Orta Anadolu/Karadeniz'de bir coğrafyanın tüm ilçelerinde geçersiz oy oranlarının ülke ortalamasının en altında olduğu görülmektedir. Bu ilçelerde ‘evet' oyları çok büyük çoğunlukla baskındır ve açıklayamadığımız bir durum ortaya çıkmaktadır” denilen analizde “Doğu ve Güneydoğu'daki ilçelerin büyük çoğunluğunda ise geçersiz oy oranları ülke ortalamasından yüksek seviyededir ve bu ilçelerde de ‘hayır' oyları ağırlıktadır” tespiti yer aldı.
T24’te yer alan habere göre; 27 Nisan’da referandumun kesin sonuçlarını açıklayan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) anayasa değişikliğinin 23 milyon 779 bin 141 oy alan ‘hayır’ oyuna karşılık 25 milyon 157 bin 463 oy alan ‘evet’ oyuyla kabul edildiğini, 862 bin 251 oyun geçersiz sayıldığını duyurmuştu. ‘Evet’in 1 milyon 378 bin 322 oy farkla kabul edilmesi, 14 Şubat’ta yayımladığı genelgede “EVET” yazılı mühürlerin yanı sıra mühürsüz oy pusulaları ve zarfların geçersiz sayılacağını duyuran YSK’nın bu kararını 61 gün sonra, 16 Nisan’da oy kullanımı sürerken bozması tartışmaya neden olmuştu.
il KONDA’nın analizinde kayyım atanan il ve ilçe belediyelerinin bulunduğu haritaya yer verilerek tespitler yapıldı: “Yukarıdaki harita HDP ve DBP'nin kazandığı ve son aylarda kayyum atanan illeri ve ilçeleri göstermektedir. Bu il ve ilçelerde daha önceki bölümlerde not ettiğimiz gibi aynı zamanda katılım düşmüş ve geçersiz oylar artmıştır.” Raporun sonuç bölümünde referandum sonuçlarının AKP’de yeni bir yapılanmaya yol açabileceği şu ifadelerle belirtildi: “AK Parti tabanında, özellikle de entelektüel çevresi ve destekçileri arasında partinin politikalarına ve stratejilerine dair yürüyen tartışmalara bakıldığında bu tartışmaların daha bir süre devam edeceği ve hatta parti içinde ve örgüt kadrolarında yeni bir yapılanma ve değişim olması beklenebilir.”
“Evet' oyu 1 Kasım'da Ak Parti ve MHP'ye gitmiş toplam oy oranının 10 puan altında” Raporda, referandum sonuçlarına ilişkin şu tespitler yer aldı: – 1 Kasım seçimlerinde Ak Parti'nin güçlü olduğu yerlerde ‘evet' oyu ağırlıklı olarak güçlü çıkmıştır. MHP'nin katkısını tam anlamıyla ölçmek güç olsa da, beklenenin altında bir desteği olmuş gözüküyor. – ‘Evet' oyu 1 Kasım'da Ak Parti ve MHP'ye gitmiş toplam oy oranının 10 puan altındadır. Farklı analizlerle sandık sonucuna baktığımızda, MHP'nin ‘evet'in başarısında büyük bir katkısı olmadığını görüyoruz.
Daha önce HDP ağırlığının gözüktüğü ilçelerde ‘hayır' oyu HDP oyundan az gözüküyor. Bu tabloyu, şu an HDP seçmeni olanların ‘evet'e oy verdiği şeklinde yorumlamak güçtür. 7 Haziran döneminde Ak Parti'den HDP'ye giden seçmen, geri Ak Parti'ye dönmüş olabilir ve halkoylaması tercihi de bu süreçte ‘evet' olmuş olabilir. Ancak, diğer yandan, özellikle kayyum atanan HDP belediyelerinin olduğu ilçelerde, katılımın düşük, geçersiz oylarında ortalamaya göre hayli yüksek olmasından dolayı, bu durumun tercih değişiminden öte nüfus dinamikleriyle ilgili bir değişime de işaret ediyor olabilir. gecersiz1
- Diğer seçimlerde Ak Parti'nin güçlü olduğu büyük metropollerde ‘evet' ‘hayır'ın gerisine düşmüş. İllerin nüfusu küçüldükçe ‘evet'in hakimiyeti artıyor. Önemli olan fark, kalabalık nüfuslu metropollerde ‘hayır' ufak farklarla kazanırken, ‘evet' in önde olduğu küçük nüfuslu illerde fark çok büyük olmasıdır. Büyükşehirlerde yüzde 51-54 arası alan ‘hayır'a karşı ‘evet'in yüzde 60-70ler bandında önde olduğu küçük iller arasındaki denge mevcut sonucu ortaya çıkarmıştır. – ‘Evet'/'hayır' dengesinin coğrafi dağılımı sosyoekonomik gelişimle paralellik içermektedir.
- Halkoylaması sonucunda oluşan fotoğrafa bakıldığında ana örüntü olarak üçlü bir yapı görülmektedir:
1) Trakya'dan başlayıp Hatay'a kadar gelen Batı ve Akdeniz kıyıları, 2) bir diğer köşede Kürt kökenli vatandaşların ağırlıkta olduğu Doğu ve Güneydoğu bölgeleri ve 3) İç Anadolu, Orta Anadolu ve Karadeniz bölgelerini kapsayan bölge. – Katılım ‘hayır'ların önde olduğu, özellikle batı bölgelerinden artmış, Kürt kökenli vatandaşların yoğunlukta olduğu, özellikle kayyum atanmış ilçelerde azalmış gözüküyor.
- Geçersiz oyların dağılımı da önemli ipuçları içeriyor. Haritaya bakıldığında, HDP'nin hakimiyeti olan ilçelerde bir önceki seçime göre 2-3 kata varacak şekilde artan geçersiz oylar, ‘evet' oylarının ortalamanın üzerinde çıktığı İç Anadolu bölgesinde ise azalmış.
- ‘Evet' oyu verenlerin tamamına yakını Ak Parti seçmeni. MHP'liler'in ‘evet' oyundaki oranı yüzde 5 mertebesinde. -‘Hayır' oyu verenler ağırlıklı olarak CHP seçmeni gibi gözüküyor olsa da, MHP'liler'in en az yüzde 60'ı HDP'lilerin ise yüzde 93'ü ‘hayır' oyu kullanmış gözüküyor.
- ‘Hayır' oyu kullanacağını söyleyenlerin dörtte biri kararsız ve oy kullanmam diyen seçmenlerden oluşuyor gözüküyor. Dolayısıyla, ‘evet' bloğu olarak tarif edeceğimiz küme daha tanımlı, ‘hayır' bloğu ise farklı siyasi tercihleri bir arada barındırdığından daha esnek bir yapıya sahip gözüküyor.
- Zaman serilerine baktığımızda ‘hayır' oylarının zaman içinde dalgalanma yaşamış olsa bile 2 sene önceki seviyesinde yarışı tamamlamıştır. ‘Evet' oyunun ilk artış gösterdiği nokta 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasıdır. ‘Evet' oylarının artışı son üç ayda ivme kazanmıştır. Özellikle kararsız olduğunu bildiren Ak Partili'lerin büyük çoğunluğu ‘evet'e dönmüştür.
- ‘Evet'/'hayır' oylarının profillerine göz attığımızda temel demografik özellikleri açısından çok büyük farklar görmediğimizi; ancak, hayat tarzı, dindarlık ve örtünme gibi konularda iki grubun birbirinden hayli farklı olduğunu söyleyebiliyoruz. ‘Evet' oyu verenlerin eğitim seviyesi ve geliri biraz daha düşük, dindarlık seviyesi daha yüksek ve hayat tarzı açısından kendine Modern diyenlerin hayli az (onda bir mertebesinde) olduğu bir küme.
- Kürt kökenli vatandaşların ‘evet' deme oranı; Kürt kökenli vatandaşların içindeki Ak Parti seçmeninden daha düşük.
- ‘Evet' diyen Alevi oranı ihmal edilebilecek kadar az.
- Metropolde yaşayanların veya büyükşehirde büyüdüğünü söyleyenlerin ‘hayır' oyu veriyor olma olasılığı daha yüksek.
- ‘Evet' kırsal alanlarda, ‘hayır' metropollerde güçlü. Şehirlerde yaşayan muhafazakârlarda hayır oyunun ağırlığı görülmemektedir.
SEÇMENLER HANGİ KANALLARI İZLEDİ?
- Haber seyretmek için tercih edilen TV kanalı ‘evet/hayır' dağılımında siyasi tercihten sonraki en belirleyici unsurdur. Neredeyse tamamı ‘evet'çi olan A Haber, ATV, TRT ve Kanal 7 karşısında muadil olarak bir tek FOX TV yer almaktadır. ‘Hayır' oyu verenlerin yarıya yakını haberleri FOX TV den izlediğini söylemektedir.
- CHP'li ve HDP'li olduğunu söyleyen seçmenin ‘hayır' tercihi neredeyse 2 yılda bir değişim göstermemiştir. MHP seçmeninin içinde ‘evet'e dönüş net bir biçimde artmış ancak yüzde 40'lara ulaşamamıştır.
- En düşük eğitim seviyesi kümesinde olanlar, ev kadınları, işçiler, esnaflar ve düşük gelirlilerin ‘evet' tercihi son 5 aylık süreçte gözle görülür bir artış sergilemiştir. Devlet memurlarının hayır tercihi geçtiğimiz 2 yılda düşüş göstermiştir ancak, son 6 aylık süreçte ‘evet' hayır oranları birbirine yakın seyretmiştir.
- Genel olarak araştırma sonuçlarına baktığımızda, ‘hayır' oyunun Başkanlık sistemi yoğun olarak konuşulmaya başlandığı 2015 yılının ilk başlarındaki potansiyelini geçemediğini, ‘evet'in ise birçok farklı kümede kademeli olarak son 3 ayda arttığını görüyoruz.
Analizin “Geçersiz oylar” adlı bölümünde şu tespitlere yer verildi: “Bu halkoylamasında oldukça yoğun tartışmalara yol açtığı için geçersiz oyları yakından incelemekte yarar var.
16 Nisan halkoylamasında yurtiçinde yüzde 1,8 oranında geçersiz oy kullanılmıştır. Öncelikle seçimler ve halkoylamaları tarihimizde geçersiz oyların oranlarının bir örüntü içermediğini ve bu örüntü eksikliğini sanıldığı gibi seçmenin eğitimsizliği, oyu, partiyi veya adayı karıştırması gibi nedenlerin açıklayamayacağını not etmek gerekiyor. Eğer seçmenin eğitimsizliği ile geçersiz oylar arasında iddia edildiği gibi doğrudan bir ilişki olsaydı, ülkede eğitim seviyesi yıllar içinde kademeli olarak ve ciddi biçimde arttıkça geçersiz oy oranlarının sistematik biçimde azalıyor olması gerekirdi. Fakat geçersiz oyların oranlarında böylesi bir sistematik değişim değildir ve bir bakıma tutarsız dalgalanmalar görülmektedir.
Aksine geçersiz oyların en azından büyükçe bir kısmının ‘protesto oyu’ olduğu veya bilinçli olarak geçersiz olarak işaretlendiği söylenebilir ya da bu örüntüsüzlükten bu yorum üretilebilir.
Ama 16 Nisan halkoylamasının geçersiz oylarının dağılımına bakıldığında ilginç bir durum da dikkati çekmektedir. Geçersiz oyların en düşük olduğu iller genellikle batı illeriyken, en yüksek geçersiz oyun olduğu illerin tümü ‘hayır' oylarının ağırlıklı olduğu Kürt kökenli vatandaşların çoğunlukta olduğu illerde görülmektedir. Bu illerin gerek güvenlik politikalarının ve OHAL uygulamalarının olduğu, gerekse de son yıldaki terör eylemlerinin görüldüğü iller olduğu dikkati çekmektedir. Bu illerdeki geçersiz oy yüksekliğinin ne kadarının bilinçli bir protesto sonucu olduğu ne kadarının sandık kurullarının insiyatifleriyle oluştuğunu kestirmek güç olsa da özel olarak odaklanılması gereken sandıkların olduğu iller olduğu da açıktır.
Hele geçersiz oyların ilçe bazında dağılımına ve örüntüsüne bakıldığında daha da ilginç bir nokta ortaya çıkmaktadır. Orta Anadolu/Karadeniz'de bir coğrafyanın tüm ilçelerinde geçersiz oy oranlarının ülke ortalamasının en altında olduğu görülmektedir. Bu ilçelerde ‘evet' oyları çok büyük çoğunlukla baskındır ve açıklayamadığımız bir durum ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan Doğu ve Güneydoğu'daki ilçelerin büyük çoğunluğunda ise geçersiz oy oranları ülke ortalamasından yüksek seviyededir ve bu ilçelerde de ‘hayır' oyları ağırlıktadır.”
Raporun, “Sonuç olarak” başlığıyla yayımlanan kısmında 7 madde sıralanarak şu tespitlere yer verildi:
1. Halkoylaması tercihleri anayasa değişikliğinin içeriği üzerinden değil, siyasi kutuplaşma ve giderek kimlikler üzerinden şekillenmiş görünmektedir. Gerek KONDA araştırmalarına, gerek sandık analizlerine göre halkoylaması sonucu son beş yıldır oluşan tablonun ve siyasi kutuplaşmanın tekrarlanmasından ibaret gibi görünmektedir. Dolayısıyla toplum olarak önümüzdeki sorun anayasa değişikliklerinin içeriği bakımından sürdürülebilirliği ve uygulanabilirliğinden çok, bu toplumsal kutuplaşmanın ve kimliklere sıkışan siyasetin sürdürülebilir olup olmamasıdır.
2. Özellikle metropollerde ve kıyılarda Ak Parti ve MHP bloku potansiyel oyundan ciddi eksilmeler yaşamıştır. Nisan'17 Barometresi'nin bulgularına göre oy oranını koruyor gibi görünse de gerek kutuplaşmalar, gerekse de siyasetin Ak Parti ve diğerleri biçimindeki yeni konsolidasyonu nedeniyle, Ak Parti uzun süredir sahip olduğu yerel iktidar alanında özellikle yerel seçimlerde daralma yaşama riskiyle karşı karşıyadır. Yine Ağustos'16 ve Eylül'16 Barometrelerinde siyasi bulgularına referansla Ak Parti'nin seçmenden alabileceği oyunun üst sınırında dolaşıyor olduğunu da not etmek gerekir. Nitekim halkoylamasında Ak Parti ve MHP bloklaşması da toplam potansiyelinde değil, yine yüzde 51-52 bandında gerçekleşmiştir.
3. Ak Parti tabanında, özellikle de entelektüel çevresi ve destekçileri arasında partinin politikalarına ve stratejilerine dair yürüyen tartışmalara bakıldığında bu tartışmaların daha bir süre devam edeceği ve hatta parti içinde ve örgüt kadrolarında yeni bir yapılanma ve değişim olması beklenebilir.
4. MHP için bu halkoylaması sürecinin daha da özel bir durum ve sonuç olduğu söylenebilir. Bir taraftan gerek sandık analizlerinden, gerek KONDA bulgularından MHP tabanının yaklaşık üçte birlik kısmının ‘evet' blokunda, üçte ikilik kısmının da ‘hayır' blokunda yer aldığı görülmektedir. Verilerle teyid edilemese de, özellikle Anadolu'daki ve çevre ilçelerdeki MHP seçmenleri evetçi blokta yer alırken, metropollerdeki gündelik hayat ritmi içinde muhafazakârlığı geleneklerden beslenen MHP seçmenin, seküler hayat tarzına sahip olan ve ‘hayır' pozisyonunda olan kesimlerle beraber hareket ettiği tahmin edilebilir. Diğer yandan MHP'nin parti yapılanmasında parti içindeki farklı pozisyonlar aleni biçimde gerçekleşmekte ve gözlenebilmektedir. Parti içi muhalefetin son iki yıldır sert ve çetin geçen süreçlere, kurultayların yapılamamasına ve disiplin cezalarına karşın hem tabanda hem de medyada bu denli görüntü olması parti içi tartışmanın ve arayışın artık ertelenemez hale gelmiş olmasını da göstermektedir.
MHP bir yandan bir kısım seçmenini Ak Parti'ye kaptırmış, diğer yandan hâlâ MHP'li olan seçmeninin üçte ikisi, parti kararına karşı çıkarak, hayırcı blokta yer almış görünmektedir. Dolayısıyla MHP bir yandan ideolojik, bir yandan da aktörler, muhalifler ve taban içinden ciddi bir yarılma ile karşı karşıyadır.
MHP'yi doğrudan etkileyecek bir diğer süreç de Ak Parti'nin hegemonik, konsolide eden ve kendi içinde eriten siyaset tarzı ile son beş yılda giderek artan milliyetçi ve mukaddesatçı söylemidir. Her ne kadar Ak Parti ve MHP aynı ittifakın aktörleri gibi KONDA – 16 Nisan Sandık ve Seçmen Analizi 1 Mayıs 2017 Sayfa 36 / 88 duruyor olsalar da, Ak Parti'nin bu siyaset tarzı MHP için parti içi muhalifler kadar başka risk potansiyeli de taşıyor olabilir. Tüm bu boyutlar ve unsurlar içinden bakınca önümüzdeki dönem en çok iç tartışmalar ve yarılmalar yaşayacak parti olarak MHP öne çıkmaktadır.
5. CHP açısından ise durum biraz daha farklıdır. CHP yönetimi halkoylamasındaki yakalanan ‘hayır' oy oranını kendisi için bir başarı olarak değerlendirebilir. CHP'nin güçlü olduğu bölgelerde ‘hayır' oyu güçlü ve katılım yüksektir. Dolayısıyla MHP'nin aksine CHP açısından halkoylamasının sonucu bir ‘fireye' veya seçmen tabanıyla uyumsuzluğa işaret etmemektedir. Bununla birlikte, hem KONDA araştırmalarına göre CHP seçmeninde partinin ülkenin sorunlarını çözebileceği yönündeki güveni düşüktür hem de bu seçmen CHP yönetiminin hem kampanya sürecinde, hem de halkoylaması sırasında ve sonrasındaki karar ve tutumlarını eleştirmiştir.
Öte yandan ülkenin hemen hemen tüm meselelerinde karar kavşaklarına yaklaşılan süreçte ve bu kararları verecek olan kadroların oluştuğu son iki yılda yapılan dört seçimin sonucunda, kritik kararları verecek kadroların içinde CHP bir ağırlığı yoktur ve etkisizdir. Şimdi de bu karar süreçlerini etkileyecek yönetim süreçlerinin ve karar odağının tanımları ve kurallar değişmiş durumdadır.
Halbuki halkoylamasındaki yüzde 48,6 oranındaki bir seçmen kendi hayat tarzları, kimlikleri ve gelecekleri üzerinde bir tehdit algısıyla ve siyasi kutuplaşma içinden hareket etmektedir. Dolayısıyla CHP hem ‘hayır' oyu vermiş olan ve daha kolayca hitap edebileceği yüzde 48,6 için, hem de ‘evet' oyu vermiş olan ve hitap etmek için yenilikçi politikalara ihtiyaç duyacağı yüzde 51,4 için yeni bir siyaset, iddia ve kadrolar oluşturamaz ise 2019 seçimlerinden itibaren muhalefet etmek dışında, iktidar iddiası artık hiç kalmayacak bir aktöre dönüşme riskiyle karşı karşıyadır.
6. HDP'nin kendi marifetiyle, kapasitesiyle yapabilecekleri kısıtlı olsa da sonuçta 2013'te başlayan ve 7 Haziran'da bu dönemdeki kendi potansiyeli içinde zirve yapan Türkiyelileşme projesi dağılmış görünmektedir. Elbette bu süreçte devletin güvenlikçi politikaları, OHAL uygulamaları, HDP'nin kazandığı belediyelere kayyum atamaları, HDP yöneticilerinin tutuklanmaları, PKK'nın teröre geri dönüşü, Suriye'de olanlar ve bölgenin gerilimleri ve Türkiye dışındaki diğer aktörlerin tutum ve tercihleri HDP'yi doğrudan etkilemektedir. Bu nedenlerle HDP de bu karmaşadan etkililiğini artırarak değil zayıflayarak, kapasite kaybederek çıkmıştır.
7. Dört partinin de, diğer tüm siyasi aktörlerin de önündeki temel mesele şudur: Halkoylamasının sonuçlarından ve ürettiği dinamikler, dersler ve tartışmalardan kendilerini yenileme, sıkıştıkları alan ve kimliklerden daha kapsayıcı bir siyasete dönüşme fırsatı, manivelası olarak yararlanabilecekler midir? Yoksa sıkışılan kimlikler ve kutuplar üzerinden aynen devam mı edeceklerdir?
Kutuplaşmaları aşacak, toplumsal uzlaşmayı üretecek, “biz” duygusunu güçlendirecek, “ortak yaşama iradesini” artıracak siyasi zemin dört partinin de kendi pozisyonlarına olan aşklarında ve sadakatlerinden mi, yoksa daha kapsayıcı kitle partilerine dönüşmelerinden mi gelişebilecektir?
Geleceğimizi dünyadaki dinamiklerden ziyade, siyaset zemini ve başat aktörlerinin bu sorulara verecekleri cevapları belirleyecektir.