info@ellidokuz.com
Dolar Alış
:
35.0619
Dolar Satış
:
35.1251
Euro Alış
:
36.4162
Euro Satış
:
36.4818
Aranıyor, lütfen bekleyiniz...

Çanakkale de 7 Bin Yıllık Kayıp Kent Bulundu

ÇANAKKALE Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rüstem Aslan ve ekibinin Erenköy Beldesi, Işıldakaltı Tepe Mevkisi’nde sürdürdüğü yüzey araştırmasında kayıp kentin izleri bulundu. doç.Dr. Aslan, günümüzden 7 bin yıl önceye ait höyüğün büyük bölümünün, deniz seviyesinin zamanla yükselmesi sonucu boğazın suları altında kaldığını açıkladı.

ÇOMÜ Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Troia Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Rüstem Aslan ve arkeolog Fecri Polat, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ve desteğiyle Çanakkale merkezine Erenköy Beldesi altındaki Işıldakaltı Tepe Mevkii’nde denizle karanın birleştiği bölümde yüzey araştırması yaptı. Buluntu çanak ve çömleklerin bölgede bir höyüğün olabileceğini işaret etmesi üzerine kayıp kenti aramaya başlayan Doç. Dr. Rüstem Aslan ve ekibi, eylül ayının başından beri sürdürdükleri çalışmalarda önemli bir keşif yaptı. Bulunan çanak çömlek parçaları günümüzden 7 bin yıl öncesine ait kayıp bir kenti ortaya çıkardı.

BOĞAZIN ALTINDA KALMIŞ

Doç. Dr. Rüstem Aslan, Bozköy ve çevresinde sürdürdükleri yüzey araştırmasının kıyı bölümü ile ilgili bölümünü tamamladıklarını ve hiç ummadıkları bir buluntu ile karşılaştıklarını söyledi. Çanakkale Boğazı’nın Ege Denizi girişinde, Avrupa yakasında kıyıyı taradıklarını kaydeden Doç. Dr. Aslan şunları anlattı:

"Erenköy Beldesi’nin altında Işıldakaltı Tepe olarak adlandırılan yerde kıyıda tarih öncesine ait bir yerleşim yeri tespit ettik. Bulduğumuz çanak çömlek parçalarının incelenmesi sonunda buradaki yerleşmenin M.Ö. 5 binlere, yani günümüzden 7 bin yıl önceye tarihlendiğini ortaya çıkardık. Bu bize Çanakkale ve İstanbul boğazlarının kıyılarında bu döneme ait yerleşmelerin deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte yok olduğunu gösteriyor. Bu höyük de, denizin yükselmesi sonucu yüzde 90 oranında tahrip olmuş. Şu an bu yerleşmenin yüzde 10’luk bölümü geriye kalmış. Tahrip olan bölümün ise denizin altında olduğunu sanıyoruz. Bu yerleşim yerini Çanakkale Boğazı’nda kayıp bir kent olarak adlandırabiliriz."

DENİZ SEVİYESİ HAKKINDA BİLGİ VERİYOR

Kayıp kentin Troia I yerleşmesinin 2 bin yıl öncesine dayandığını belirten Doç. Dr. Aslan sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda, M.Ö. 3 binlere dayanan Troia I yerleşmesinin platolara kurulduğunu biliyoruz. ’Acaba deniz seviyesinin yükselmesi sonucu bilinçli bir şekilde mi yüksek yerlere yerleştiler?’ diye bir soru işareti vardı. Bizim buradaki keşfimiz Troia I yerleşmesinin neden platoya kurulduğunu kanıtlamış oldu. Ayrıca o dönemde deniz seviyesinin yükseldiğiyle ilgili bir sonuç verdi. Yüksek bir ihtimal ile M.Ö. 5 binde bu bölgede deniz seviyesi yükselmiş ve yerleşmeler su altında kalmış. Aradan 1000-1500 yıl geçtikten sonra insanlar bilinçli bir şekilde kıyıdan yüksek yerlere gitmiş. Asıl ilginç olan, İstanbul’daki Marmaray kazıları sırasında deniz seviyesinin yaklaşık 7 metre altında M.Ö. 6 bin 300’lere tarihlenen bir yerleşim izleri bulunmuştu. O da İstanbul boğazındaki su seviyesinin ne zaman ve ne kadar değiştiği hakkında bilgi veriyor. Buradaki buluntu, belki bu konudaki araştırmaları biraz daha ayrıntılı bir şekilde ortaya koyacak."

’İSTANBUL’DAKİ BULUNTULAR KADAR ÖNEMLİ’

Çanakkale ve İstanbul boğazlarında günümüzden 6- 7 bin yıl önce döneme ait ilk kez bir buluntu ortaya çıktığına dikkati çeken Doç. Dr. Aslan, şunları söyledi:

"Buradan elde edilen çanak çömlek parçalarının daha detaylı tarihlendirilmesi ve yayınlanması konusunda araştırmalarımıza devam edeceğiz. Bir kurtarma kazısı gerekebilir. Bu çalışmalara jeologlar da katılıp konuyu ele alıp farklı açıdan değerlendirerek, Çanakkale ve İstanbul Boğazı’ndaki su seviyesinin iniş ve çıkışlarıyla ilgili bilgileri biraz daha ayrıntılı bir şekilde elde edebilecekler. Buradaki buluntu Marmaray kazılarındaki deniz seviyesinin yaklaşık 7 metre altında keşfedilen M.Ö. 6 bin 300’lere tarihlenen buluntular kadar önemli."