İstanbul Fatih’te büyük bir dram yaşandı. 5 genç, elektrik kontağından çıkan yangınla hayatlarını kaybetti. İşte bu dram bizi bu ‘acı hayatın’ yaşandığı semte götürdü. “İstanbul’un taşı toprağı altındır” diyerek köyünden, kasabasından kalkıp gelen binlerce genci barındıran Fatih’in arka sokakları tam bir sefalet yuvası. Buradaki ‘bekâr odaları’ geçimlerini sağlamak için yurdun dört bir yanından gelenlerle dolup taşıyor. Bu odalarda yaşayan gençlerin dramatik öyküleri, hem boylarından hem yaşlarından büyük! Sanırsınız ki, 1970’li yılların Yeşilçam filmlerinden duyduğunuz replik yaşam bulmuş, tam karşınızda: “Fakir ama gururlu gençler!”
DÜNYALARI 5 METREKARE
Kars’ın Kağızman ilçesine bağlı Akçakale köyünden gelen 4 genç adamın 5 metrekarelik dünyasındayız. Geçen gün Diyarbakırlı 5 gencin öldüğü eve yalnızca 50 metre mesafede, ha yıkıldı ha yıkılacak bir apartmanın üçüncü katında tek göz odada yaşıyorlar. Bir yer yatağı, bir kanepe ve bir somyaları var. Dördüncü yatak yok! Ahşap tavana asılı elektrikli ısıtıcıyla ısıtılan, nem kokulu odada ilk dikkati çeken küçük bir televizyon oluyor. Televizyonun hemen yanında bir su ısıtıcısı ve 4 çay bardağı ile kesme şeker gözümüze ilişiyor.
En büyükleri, abi tavırlarıyla dikkat çeken Bekir Yıldırım (25) 2 yıl önce gelmiş İstanbul’a... Memleketindeki 11 kardeşine bakabilmek için aşçılık yapmış. Geldiği yıl işler iyi gitmiş ama son 6 aydır düzenli bir iş bulamadığını anlatıyor. Kısa süre sonra aynı köyden Cebrail Çanak (23) ve Medeni Güneş de (18), Bekir’in yanına gelmiş. Üçünün de ilkokul diploması bile yok. Garsonluk, komilik, ne iş bulurlarsa yapıyorlar. İlköğretim diploması olduğunu övgüyle söyleyen Mustafa Yıldırım (15) ise 5 ay önce katılmış bu minik yuvaya.
Haberin devamı ↓reklam
HASTA OLMA KORKUSU
Banyo ve tuvaleti apartmanın ortak kullanımında olan bu odanın kirası 240 lira. Her ay evlerine en az 500 lira göndermeleri gerektiğini belirten Bekir Yıldırım, ne kadar tasarruf ederlerse evlerine daha çok para göndereceklerini söylüyor.
Yine de tebessüm ederek anlatıyor: “Okuyamadık, köyde çiftçilikle ev geçindirmek de artık mümkün değil. Buraya gelmesek yiyecek ekmeğe muhtaç oluruz. Tek isteğimiz, ailemize bakabilecek bir işte çalışmak. Kaderimiz böyle çizilmiş, bunu yaşamaktan başka çaremiz yok.” Sigarasından derin bir nefes çekerken söze giren Cebrail Çanak, “Beş yıldızlı restoranlarda komilik yapıyoruz ama sefalet içinde yaşıyoruz. Yaşadığımız ortam son derece sağlıksız. Hasta olmaktan korkuyoruz. Çünkü o zaman eve para gönderemeyiz” diyor.
‘HANGİSİNİ SEÇERSİNİZ?’
Ahşap binada elektrikli ısıtıcı kullanmalarının tehlikeli olduğunu hatırlatıyoruz, bu kez söze Medeni Güneş giriyor, “Biz de duyduk elektrikli ısıtıcıdan yangın çıktığını ama kullanmasak bu kez de donarız. Geceleri çok soğuk oluyor, ya donacağız ya yanarak can vereceğiz” diyerek soruyor: “Siz olsanız hangisini tercih edersiniz?”
Şakalarıyla bizi güldüren Mustafa Yıldırım, yaşamlarını ibretlik olarak nitelendiriyor. “Zengin çocukları geliyor restorana, hiçbir şeyi beğenmiyorlar. Gelsinler bizi görsünler, o zaman belki anlarlar kendilerine sunulan imkânları. Liseye giden yaşıtlarımı görünce içim bir tuhaf oluyor. Ben de onlar gibi koltuğumda defterler okula gitmek isterdim” diye iç çekiyor. Ve şu yürek burkan cümleyle tamamlıyor sözlerini: “Çalışmazsak evimizde aş kaynamaz!”