info@ellidokuz.com
Dolar Alış
:
35.0619
Dolar Satış
:
35.1251
Euro Alış
:
36.4162
Euro Satış
:
36.4818
Aranıyor, lütfen bekleyiniz...

Antarktika’da Türk Bayrağı

Şubatın ilk haftasında UZAKLAR II adlı tekneleri ile Antarktika adalarına ulaşan Osman Atasoy ve Sibel Karasu, Antarktika ana karasına ayak bastı. UZAKLAR II ekibi, Türk yapımı bir tekne ile Türkiye’den yola çıkarak Antarktika’ya ulaşan ilk Türk yelkenciler oldu...

Osman Atasoy ve Sibel Karasu Uzaklar II adkı tekneleriyle Antarktika adaları arasında 7 günlük bir yolculuğun ardından, Lemaire Adası ile anakara arasındaki boğazdan güneye doğru inerek ‘Waterboat Point’ adlı koyda ilk defa Antarktika ana karasına ayak bastı. Boğazda, yollarına çıkan, kimi ev büyüklüğündeki ve akıntıyla ağır ağır sürüklenen buzların arasından ağır yolla ilerleyen ve Şili’ye ait üssün açığına demirleyen UZAKLAR II’yi önce büyük bir penguen kolonisi karşıladı!  Ardından da Şili’ye ait Gonzales Videla üssünün komutanı Victor Estoy.

Yola 2008’de çıktı
Osman Atasoy, Uzaklar II ile birlikte 2008 yılında yeni bir dünya denizleri yolculuğuna çıktı. 14 metre boyundaki yelkenlide ona profesyonel dalgıç ve sualtı rehberi Sibel Karasu eşlik ediyordu bu kez. (İlk dünya yolculuğuna o zamanki eşi Zuhal ile çıkmışlardı, kızları Deniz bu yolculukta doğmuştu.)
2.5 yıllık bu yeni yolculuk onları ‘Dünya Denizleri’nin Everesti’ kabul edilen Horn Burnu’na ulaştırdı. Osman Atasoy, dünyada Horn Burnu’nu geçen az sayıda yelkenciden biri. UZAKLAR II de yolu fırtınalar, soğuk ve buz dağlarından geçen bu tılsımlı burnu dönen ilk Türk teknesi olduÖ Atasoy, Ateş Toprakları’nın güney ucunda Puerto Williams Limanı’na demirlediğinde, bir ‘ilki’ daha gözüne kestirdi ve Antarktika’ya ulaşmak için hazırlıklara başladı.
Ocak ayının ikinci haftasında buradan yola çıktı. Horn Burnu’nu yeniden döndü ve işte şimdi oradalar... Buzullar arasında... İnsansız, ıssız limanlarda demirliyor, penguenler, balinalar, albatroslarla zenginleşen bir yaşamı kameraları ile kayda alıyorlar...
Ekip Antarktika’da 10 gün daha kalacak ardından Kuzey’e doğru yelken kırıp yeniden Horn Burnu’nu dolaşarak Ateş Toprakları’na ulaşacak. Oradan Türkiye’ye dönüşleri ile birlikte toplam 22 bin deniz mili yol kat etmiş olacaklar. UZAKLAR II’nin Antarktika yolculuğu belgesel formatında Mayıs ayından itibaren TRT TÜRK’te yayınlanmaya başlayacak.

 

Vahşi yaşam ve beyaz bir dünya
Osman Atasoy ve Sibel Karasu, “Antarktika’da ne buldunuz?” sorusuna şöyle cevap veriyor:  “Buraya gelmeye karar verdiğimiz andan itibaren Antarktika hakkında bir çok hikaye dinledik denizcilerden. Hep güzel hikayeleri zihnimizde tutmaya çalıştık ama kötüleri de bir şekilde yerleşmiş zihnimize. Saf tertemiz el değmemiş vahşi beyaz bir dünya burası. Penguenlerin çevremizde hoplaştığı balinaların su fışkıttığı, fokların buzların üzerinde miskin miskin yattığı bir dünya. Devasa buz kütlelerinin aysberglerin akıntılarla bir o yana bir bu yana yüzdüğü farklı bir dünya. Rüzgarların estimi fırtına şiddetinde estiği bir dünya burası. Gök gürültüsü gibi bir sesle kopan buz parçalarının denize düşme anını seyredebildiğin bir dünya burası...”



Antarktika’da, bilim adamlarının tespit ettiği gibi son 50 yılın en soğuk mevsimi yaşanıyor.

 

Tekne özel tasarlandı
Uzaklar II yelkenlisinin plânları Avustralyalı dizayner Graham Radford www.radford-yacht.com tarafından çizilmiş. Az mürettebatla okyanus aşırı seyahatler yapmak üzere tasarlanmış olan tekne İstanbul’da yapılıp denize indirildi. Uzaklar II’nin Antarktika seferi için tekne baştan aşağı elden geçti. Ekip, Antarktika’nın soğuk ve nemli havasından tekneyi korumak için kamara lombozlarına içten birer kat daha cam taktı. En az üç ay yetecek kumanyayı alıp tekneye yerleştirdiler. Malzemeleri, tekne ters dönse dahi yerlerinden fırlamayacak şekilde yerlerine sıkıştırdılar.

Teknik Özellikler:
Boy: 14 Mt.
En: 3.93 Mt.
Su Çekimi: 1.90 Mt.
Deplasman: 15.800 Kg.
Balast: 4.800 Kg.
Yelken Alanı:
Ana Yelken: 48 Metrekare
Genoa: 64 M2 Metrekare
Trinket: M2
Dizel Motor: 115 HP Cummins
Yapım Malzemesi: Gemi Sacı

 

UZAKLAR II yolculukta en büyük mücadeleyi buz dağlarına karşı veriyor. Buz dünyadaki en sert maddelerden biri. En büyük gemileri bile parçalayabilecek kadar güçlü ve buz dağlarının hiçbiri haritalarda işaretli değil! Serseri mayınlar gibi bir oraya bir buraya sürükleniyorlar.

 

KAPTANIN SEYİR DEFTERİNDEN
NE fırtınası geçti, şimdi gene kar yağıyor. Lockroy adlı koydayız. Şu anda saat (yerel) 20.30. Bir şişe Şili şarabı açtım, büyükçe bir dilim peynir (Sibel’in adlandırmasıyla ‘cici peynir’) kestim. Sibel iki gün önce ortası delik pasta tenceresinde ekmek pişirmişti. İki kalın dilim de ondan kestik. Belki birkaç dilim de at pastırması keseceğim, ama buna henüz karar vermedim. Anlayacağınız dünün yorgunluğunu çıkarmaya çalışıyoruz. Sabah soğuk bir kamaraya uyanacağız. Güverteye çıkıp etrafı kontrol edeceğim. Sonra küpeşte korkuluklarına yaslanıp bir nebze olsun denizi ısıttığımı sanacağım. Arkasından (tabii ellerimi yıkadıktan sonra!) kahvaltıyı hazırlayacağım. Sibel çayı demlemiş olacak...

ÇAY RUHUMUZU ISITIYOR
Bu çay işi önemli. Daha önceden çayı sadece içmeyi bilirdik. Burada ise ısınma aracımız da oldu. Hem teknemizi, hem ruhumuzu, hem ellerimizi, hem de son olarak içimizi ısıtıyor. Nasıl mı? Ocaktaki çaydanlık önce kamarayı ısıtıyor. Onun fokurdamasını izlerken ruhumuza tatlı bir sıcaklık yayılıyor. Bardaklara koyduğumuz çay, hemen her zaman yarı donuk duran ellerimizin buzunu çözüyor. En sonunda fincanı ağzımıza götürüyoruz. Boğazımızdan sıcacık akan sıvı bu sefer de içimizi ısıtıyor...
Lemaire Adası ile anakara arasındaki boğazdan güneye doğru inmeye devam ediyoruz. 65 derece güney paraleline artık bir şey kalmadı. 10 mil sonra oradayız. Ama önce ‘Waterboat Point’ adlı koyda demirleyeceğiz. Orada Şili’ye ait bir üs olduğunu biliyoruz. Hem üssü dolaşmak istiyoruz, hem de burada ilk defa Antarktika ana karasına ayak basacağız. Üssün bulunduğu burnun açığına gelince duruyoruz. İrili ufaklı buz kütleleri önümüzde geçit vermez bir set gibi uzanıyor.Demirlemeyi planladığımız koyun içi de buzlarla kaplı. Üssün siyah boyalı barakaları buz duvarının arasından çürük dişler gibi sırıtıyor. Tekneyi daha fazla buzların arasına sürmek tehlikeli olabilir.  Motoru durdurunca kulaklarımızı penguenlerin çığlıkları dolduruyor. Sahile doğru göz atıyoruz. Hilal şeklindeki koyu çevreleyen kayalıkların altı, üstü, ilerdeki yamaçlar, her yer büyük bir penguen kolonisi tarafından mesken tutulmuş. Karadan esen hafif rüzgâr penguenlerin ağır kokusunu bulunduğumuz yere taşıyor. Botu taşların üzerine çekip üsse doğru yürüyoruz. Önümüzde birkaç barakadan oluşan küçük bir yerleşim bulunuyor. Yapıların arasında penguenler dolaşıyor...Acaba burada sadece penguenler mi yaşıyor diye meraklanırken esmer bir adamın bize doğru yürüdüğünü görüyoruz. Üzerinde havacıların giydiği türden bir üniforma bulunuyor. Gülümseyerek elini uzatıyor:  “Benim adım Tomas Cruz, Gonzales Videla üssüne hoş geldiniz...”
Direkte Şili bayrağı dalgalanan binadan içeri giriyoruz. Dar bir merdivenle yukarı kattaki gözetleme kulesine çıkıyoruz. Geniş camlardan az önce giremediğimiz koy görünüyor. İçi silme aysberg dolu. Kule 360 derecelik görüş açısına sahip Buzlarla çevrili panaromik görüntü insanın içini üşütüyor. Fakat odanın içi sıcacık, masanın üzerindeki teypten oynak bir Latin Amerika müziği yükseliyor.
Tomas’ın rehberliğinde üssü dolaşıyoruz. Rehberimiz Şili donanmasıyla, hava kuvvetlerinin ortaklaşa kullandığı üste 9’u havacı, 4’ü bahriyeli 13 personelin görev yaptığını anlatıyor. Kendisine nasıl bir görev yaptıklarını, bilimsel araştırmalarda mı bulunduklarını soruyorum.

SÜREKLİ FİLM İZLENİYOR
Tomas açık sözlü birine benziyor. Bu üste bilimsel araştırma yapılmadığını, günlerini videoda film izleyerek geçirdiklerini söylüyor. Elini dolgun göbeğinin üzerinde gezdirerek konuşmasını sürdürüyor:
“Üsteki 13 personelin ikisi aşçı... Birbirinden güzel yemekler yapmakta adeta birbirleriyle yarışıyorlar... Hepimiz buraya geldiğimizden beri bir miktar kilo aldık. Birer biraya ne dersiniz?”
Tomas’ın ikram ettiği biraları içerken içeriye uzun boylu bir subay giriyor. “Ben üs komutanı Victor Estoy. Üssüme hoş geldiniz... Bu sularda ilk defa bir Türk teknesi görüyoruz. Belki geçmişte gelen olmuştur, ama kayıtlarımızda da göremedim.”
Sibel Uzaklar’ın Antarktika’daki ilk Türk teknesi olduğunu ve ilk defa burada karaya çıktığımızı söyleyince komutan heyecanlanıyor. Gidip elinde pahalı bir şişe şarapla geri geliyor. Karşı koymama rağmen şişeyi elime tutuşturuyor. Sonra bizi dışarı davet ediyor. Hep beraber çıkıyoruz. Komutan bunun tarihi bir an olduğunu iddia ediyor ve Şili bayrağı boyalı büyük bir duvarın önünde toplu resmimiz çekiliyor. Binaya geri dönünce Sibel çantasından çıkardığı Türk bayrağını uzatıyor. Komutan bayrağı alıp duvara asıyor.