“-Komşu, komşu!
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi.
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye.
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı.
-Ağaç nerede?
-Balta kesti.
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu!”
Bu tekerleme iyi, ama şu yanıp biten ve de kül olan dağ da ne ola acep, yoksa atalarımızın “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” dedikleri sözdeki ‘dağ’ mı tekerlemedeki dağ?
Galiba öyle, nefsi kabarmışlar bir dağ gibi, gelmeden inci boncuk kimse kimseyi dinlemeyecek; ya bir de gelirlerse ne diyeceğiz, tekerlemedekini değil mi?
Peki hangi komşumuz, ya da komşularımız soracak,
“-Komşu, komşu!
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?” diye?
Ya bu soruya,
“-Geldi.” diyecek babayiğit kim?
Bakalım inci boncuk onaylayacak mı bu durumu?
Bir diğer mesele kara kedi, o an ağaca mı çıkacak, yoksa baltayı taşa mı vurmuş olacak?
— Tabiî ki kurtuluş umudu tükenmekte olan komşularımız söyleyecek, hele bir de “ Geldi.” diyen, bir babayiğidin sesi duyulursa, hemen o an yanar küle döner dağları…
— Ya diğerleri, onların eli mahkûm zaten süt dükmüş kara kediye dönecekler, yanıp kül olmasa da nefisleri, bir süreliğine boyun eğecekler…
— Kim, bunlar; Şark kurnazları mı, yoksa Batı’nın ikiyüzlüleri mi?
— Biliyorsun dünya küresel bir köye döndü, Şark kurnazları da komşumuz, Batı’nın ikiyüzlüleri de… Şark kurnazları bu tekerlemeyi duyduğunda, hemen ‘Allahuekber’ çekecek, o dakikada yanıp kül olacaktır dağları; Batı’nın ikiyüzlüleri de bir süreliğine boyun eğecek!
— Bir kez daha tekrarlayalım mı bu tekerlemeyi, ne de olsa yakında birilerinin ihtiyacı olacak:
“-Komşu, komşu!
-Hu, hu!
-Oğlun geldi mi?
-Geldi.
-Ne getirdi?
-İnci, boncuk.
-Kime, kime?
-Sana, bana.
-Başka kime?
-Kara kediye.
-Kara kedi nerede?
-Ağaca çıktı.
-Ağaç nerede?
-Balta kesti.
-Balta nerede?
-Suya düştü.
-Su nerede?
-İnek içti.
-İnek nerede?
-Dağa kaçtı.
-Dağ nerede?
-Yandı, bitti kül oldu!”