info@ellidokuz.com
Dolar Alış
:
34.2820
Dolar Satış
:
34.3438
Euro Alış
:
37.3363
Euro Satış
:
37.4035
Aranıyor, lütfen bekleyiniz...

Enerjide Yaz Bitti Kış Kapıda Bekliyor

2019 Yılında 7.597 şirket kepenk indirdi, 10 yılda tarlada üretici kalmaz, gerçek işsiz sayısı 7 milyon 724 bin...

Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının artmaya devam ediyor. Bu yıl toplam enerji ithalatının yüzde 118 yükseldiğini dile getirildi.

Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke. Türkiye'nin enerji tüketiminde dışa bağımlılığı yüzde 68'di. 2017 yılında yüzde 76 olmuş. Yani azalmamış, artmış. Mevcut iktidar zamanında enerji tüketimi de yüzde 89 artarken, yerli üretim sadece yüzde 45 artmış. Yani arada yüzde 54 fark var, demek ki o farkı bir yerden satın alıyoruz. İthalat rakamları gösteriyor zaten; 2002 yılında 57 milyon ton petrol eşdeğeri olan toplam enerji ithalatı, 2017'de 124 milyon ton petrol eşdeğeri olmuş. Yani yüzde 118 artmış.

Elektrik üretiminde de durum benzer. 2018 yılında, elektrik üretimi için kullanılan kaynakların yüzde 51.2'si dış kaynak. Mevcut iktidarının tüm yaptığı, Cumhuriyet'in birikimlerini satıp savarak, günü ve kendilerini kurtarmaya çalışmak. Enerji sektöründe, Cumhuriyet hükümetlerinin kurduğu ve 100 yıla yakın birikimi olan tüm kamu kurumları da adeta haraç-mezat satıldı. TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, Petkim, DİTAŞ, EÜAŞ'a bağlı santraller, Türkiye Gübre Sanayii ve daha onlarcası. Mevcut parti iktidara geldiğinde, elektrik kurulu gücümüzün yüzde 67'si kamudayken, bugün kamunun elindeki santrallerin kurulu gücü, özelleştirmeler sonucunda toplamın yüzde 20'sinin altına indi. Elde kalan son kuruluşlar olan TPAO ve BOTAŞ'tı. Görevleri, petrol ve doğalgaz gibi iki stratejik ve yaşamsal değerdeki kaynağı aramak, üretmek ve taşımak olan bu iki kamu kurumunu da “dış kaynak temin etmek” için 2017'de Varlık Fonu'na devrettiler. Halen denizlerimizdeki tüm ruhsatlar TPAO'ya ait. Herhangi bir özelleştirme durumunda, bu ruhsatlar yabancı şirketlerin eline geçer. Bu da Karadeniz'de, Ege'de ve Doğu Akdeniz'de elimizi zayıflatır. TPAO fondan çıkarılıp BOTAŞ ile birleştirilmeli ve ardından, kuruluş felsefesinde olduğu gibi, yeniden yapılandırılmalı. Bu şirket özerk olmalı ve yönetiminde, çalışanlarının meslek örgütlerinin de temsil edilmesi sağlanmalı. Emekli edilen deneyimli ve yetkin yerbilimciler, kuruma geri alınmalı ve öncelikle Doğu Akdeniz arama ve sondajlarımızda, etkin görev almaları sağlanmalı. Ne yazık ki mevcut durum, bundan çok uzak

Bir gece yarısı ansızın zam geldi doğalgaza.

Hani biz doğalgaz bulmuştuk?

Hani fiyatlar düşecekti?

Türkiye, tükettiği enerjinin yüzde 30.5'ini doğalgazla karşılıyor. Bunun da tamamına yakını (yüzde 99.7) ithalatla sağlanabiliyor. BOTAŞ, doğalgaz ithalatını yaparken, bunun bedelini neyle ödüyor? Dolarla tabii ki. Doğalgaz faturamızı belirleyen bir diğer unsur da petrol fiyatları. Son dönemde petrol fiyatları aynı. Ama Aramco saldırısı ile bu durum değişti. Günlük 5.7 milyon varillik üretim devre dışı kaldı. Bu bir süre daha devam eder ve gaz alım fiyatlarımızı da olumsuz etkiler. 

2017 Aralık'tan bugüne konutlarda kullanılan doğalgaza toplamda yüzde 64 zam yapıldı. Sadece 2019'da bu oran yüzde 41'dir.  Ne yazık ki yakın bir gelecekte yeni zamların yapılması sürpriz olmaz. BOTAŞ zarar ediyor. Sübvansiyon ise yine halkın kesesinden yapılıyor.

Nükleer santral konusu ayrı bir kanayan yaramız. Türkiye'de arz talep dengesi açısından nükleer santral ihtiyacı kesinlikle yok. Kaldı ki Rusya ile imzalanan anlaşmada sayısız sorun ve risk söz konusu. Eğer Akkuyu Santrali gerçekleşirse, bu durum enerjide Rusya'ya zaten mevcut aşırı bağımlılığımızı daha da artıracak. Ayrıca Rus tarafına, üreteceği elektriği kilovatsaati 12.35 sentten satın alma garantisi verildi. Yani mevcut fiyatın 3.5 katı. Ancak bizi dinleyen kim? Belki Uluslararası Atom Enerji Ajansı'nı dinlerler.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın bile (‘Bile' diyorum zira onların temel amacı, nükleer santrallerin elektrik üretimindeki payının artırılması) Akkuyu için 39 ayrı uyarısının yer aldığı rapor var. Açılan mahkemelerde, mahkeme heyeti iktidardan bu raporu istiyor; “devlet sırrı” denilerek verilmiyor. Düşünün onlar biliyor ama biz bilemiyoruz.

Gelelim Kapan İşyerlerine

Kurulan şirket sayısı ağustosta, bir önceki aya göre yüzde 26.34 azalarak 5 bin 301 oldu. Aynı dönemde kapanan şirket sayısı yüzde 13.76’lık azalma ile 965 oldu.Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, ağustos ayına ilişkin kurulan-kapanan şirket istatistiklerini dün açıkladı. Ağustosta geçen yılın aynı ayına göre kurulan şirket sayısı yüzde 2.61 azaldı, kapanan şirket sayısı ise yüzde 11.43 arttı. Veriler, kurulan şirket sayısının ocak-ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.3 azalarak 52 bin 474, kapanan şirket sayısı yüzde 5.59 artarak 7 bin 597 olduğunu gösterdi. Ağustosta geçen yılın aynı dönemine göre kurulan şirket sayısı yüzde 2.61, kooperatif sayısı 4.30, gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 20.80 azalış gösterdi. Bu dönemde kapanan şirket sayısı yüzde 11.43 artarken, gerçek kişi ticari işletme sayısında yüzde 50.90, kooperatif sayısında ise yüzde 47.73 düşüş gözlendi. Ağustos ayında kurulan şirket sayısı yüzde 2.61 azaldı, kapanan şirket sayısı yüzde 11.43 arttı.

Geçen ay kurulan 971 yabancı ortaklı şirketin 81'i Suriye, 75'i İran ortaklı oldu. İş başı yapan yabancı ortak sermayeli şirketlerin 90'ı anonim, 881'i limited şirket statüsünde faaliyet gösteriyor.

Bu yıl kurulan şirketlerin bin 11'i belirli bir mala tahsis edilmemiş mağazalardaki toptan ticaret, 553'ü gayrimenkul acenteleri ve 441'i lokanta ve seyyar yemek hizmeti faaliyetleri sektöründe kuruldu.

Peki İşsizlik Durumu

Resmi biçimde 4 milyon 243 bin olarak açıklanan işsiz sayısının, gerçekte 7 milyon 724 bin kişiye ulaştığı belirten uzmanlari raporda “Son bir yılda tek bir vatandaşa bile yeni istihdam yaratılamazken, 802 bin kişi de işini kaybetti” denildi. Ekonomik göstergelerin değerlendirildiği raporda işsizliğin artmaya devam edeceği vurgulanarak, “Ekonomideki durgunluğun aşılamaması işsizlik sorununun giderek ağırlaşmasına yol açıyor” görüşü de savunularak, şu bilgilere yer verildi: “Son bir yılda işsiz sayısı 938 bin kişi artarak 4 milyon 243 bine kadar yükseldi. İşsizlikte yaşanan bu artış, istihdama yeni katılanlardan çok geçen yıl aynı dönemde çalışan 802 bin kişinin işini kaybetmiş olmasından kaynaklandı.

Son bir yılda Türkiye ekonomisi tek bir vatandaşına yeni istihdam yaratamadı. İş bulma umudu olmadığı için iş aramayan, bu nedenle de işsiz sayılmayanlar da dahil edildiğinde Türkiye'deki gerçek işsiz sayısı 6 milyon 665 bine (yüzde 19'a) yükseliyor. Bir işte çalışmakla birlikte asıl mesleğine yönelik olarak iş aramaya devam edenlerle, kısa süreli çalışan ancak daha uzun süre çalışabilecek durumda olanlar da (eksik istihdamdakiler) dahil edildiğinde ise geniş anlamda işsiz sayısı 7 milyon 724 bine, bunun oranı ise yüzde 22'ye yükseliyor.”

Tarım Politikamız

2013 yılında tarım sektöründe 6 bin 252 dolar olan hane halkı fert geliri geçen yıl yüzde 36.9 azalarak 3 bin 945 dolara düştü. Üreticinin 6 yıllık kaybı 2 bin 307 dolar. Bu gidişle 10 yıla kadar tarlada üretici kalmazTürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”nın 2018 yılı sonuçları, her geçen gün artan ithalat ve maliyetlerle boğuşan çiftçinin içinde bulunduğu sefaleti gözler önüne serdi. Araştırmaya göre, 2013 yılında tarım sektöründe 6 bin 252 dolar olan hane halkı fert geliri 2018 yılında yüzde 36.9 oranında azalarak 3 bin 945 dolara düştü.

Tarımdaki kötü gidişin üreticinin gelirlerine de yansıdığına dikkat çeken uzmanlar, “Üreticinin son 6 yıldaki kaybı 2 bin 307 dolar. Bu rakamlar da gösteriyor ki, çiftçinin geliri 2013 yılından bu yana düşüyor. Yani üretici artık ürettiğinden para kazanamıyor ve köyünü terk ediyor. Bu nedenle de gençler çiftçilik yapmayı düşünmüyor. Mevcut tarım politikalarında ısrar edilirse 10 yıla kalmaz, tarlada üretici bulunmaz” 

Tarımda yaşlanmanın arttığını ve genç nüfusun kalmadığını ifade eden uzmanlar, “Köylerimizde üretim yapan çiftçilerimizin yaş ortalaması 59 oldu. Gençler köyde yaşamak istemiyor. Köyde para kazanacağına ve bir yuva kuracağına inanmıyor. Daha önce başlatılan ve devam etmeyen Genç Çiftçi Projesi'nin devam etmesi ve yeni projelerle gençlerin desteklenmesi gerekiyor. Dünya nüfusu her geçen gün artıyor ve gıda geleceğin en önemli konularından birisi haline gelecek. O nedenle şimdiden gençlerimizi tarım ve hayvancılık sektörlerine yönlendirmek için teşvik etmeli, modern yöntemlere geçerek ilgilerini ve gelirlerini artırmalıyız.” 700 bin çiftçi, kayıt sisteminden ayrıldı. 2013 yılı ekonomide bir milat oldu. Milli gelirdeki en büyük düşüş tarım sektöründe yaşandı. Hane halkı fert gelirindeki düşüş ortalamanın çok üstünde gerçekleşti. Kırsaldan kaçan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Bunun en büyük delilini de ekilmeyen araziler ve Çiftçi Kayıt Sistemi'nden ayrılan 700 bin çiftçi gösteriyor. İnsanlar kırsaldan koparılarak şehirlerin varoşlarında asgari ücretle çalışmaya mahkum ediliyor.”