Yüceer’in Mesajı:
Engelli olmak bütün zamanların ve toplumların değişmez bir gerçeğidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tahminlerine göre nüfusumuzun yüzde 12.29’u, yani yaklaşık 9 milyonun üzerinde yurttaşımız engelli olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır.
Dünya ortalamasının 7,5 olduğu göz önüne alındığında, maalesef bu rakam çok yüksektir. Bu istatistik acil bir şekilde kesin sonuçlar alınacak çalışmalar yapılması konusunda ne kadar hızlı davranmamız gerektiğini açıkça göstermektedir.
Ülkemizde engellilerin eşit birer vatandaş olarak ekonomik, sosyal ve siyasal hayata katılmasının sağlanabilmesi, “yardıma muhtaç” olmayacak duruma getirilmesi için yapılması gerekenler çok fazladır. Yaşadıkları sorunlar sadece kendilerinin değil; ailelerinin, çevrenin, toplumun, kısacası tüm insanların ortak sorunudur. Engellilerin normal bir hayat sürmeleri ancak toplumsal duyarlılığın oluşturulmasıyla mümkündür.
Geçtiğimiz günlerde TBMM’de benim de üyesi olduğum Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda bütün partiler üzerinde uzlaşarak güzel bir karara imza attık. Engelli yurttaşlarımızı inciten 96 yasal düzenlemedeki ‘özürlü’, ‘sakat’ ve ‘çürük’ gibi ibareler "engelli" olarak değiştirdik. Ancak biliyoruz ki ‘özürlü’ ifadesini değiştirmekle engelli yurttaşların sorunları çözülmedi. Daha önümüzde çok uzun bir yol var.
Engelli olmak ayıp değildir. En büyük ayıp onları toplumun dışına iten, “görmediğin hâlde sana iş veriyoruz” zihniyetiyle, toplumla bağlarını koparan anlayıştır. Başta iktidar partisi olmak üzere bütün partiler, engellilerin sorunlarını çözme konusunda taşın altına elini koymalı, işbirliği yapmalıdır.
En temel sorunları eğitim, istihdam ve erişebilirlik olan engellilerin yüzde 80’ine yakını iş gücüne dahil değildir. 4857 sayılı İş Kanunu’na göre, özelde çalıştırılacak kadro sayısı toplam kadro sayısının %4’ü, 657 sayılı Devlet Memuru Kanunu’na göre toplam memur sayısının %3’ü oranından engelli çalıştırmak zorundadır.
Kendi koyduğu kotalara bile olmayan siyasi iktidar, toplumun büyük bir kesiminde olduğu gibi, engelli yurttaşlarımızın gözünde de inandırıcılığını yitirmiştir.
Sosyal hayata ve çalışma hayatına adapte olmak, insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamak, fiziksel ve zihinsel engellere bakılmaksızın her yurttaşımızın hakkıdır. Engelli yurttaşlarımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi için toplumsal sorumluluğun, sosyal devlet olmanın, her şeyden önce insan olmanın gereği yerine getirilmelidir.
Engellilik asla bir kader değildir. Alınacak basit tedbirlerle engelli yurttaşların yaşamı normalleştirilebilir. Unutulmamalıdır ki bu dünya, sadece “engelli adaylarının” değildir !
Engelliler Haftası vesilesiyle bütün bu olumsuzluklara rağmen zor şartlar altında hayata sıkı sıkıya sarılan, yaşama sevincini bir an bile kaybetmeyen tüm engelli yurttaşlarımıza sevgi ve saygılarımı sunarım.