MURAT ÜRTEKİN; Sayın Turgay Tanülkü, özellikle dizilerdeki isminizle Şahin Ağa; Şahin Ağa demeyi tercih ederim. Herkes dizilerde, cezaevinde, cezaevi babası, mafya babası olarak biliyor. Fakat onun çok farklı bir özelliği var. Çok yardımsever, çok duygusal, adeta bu cezaevinde yaşananları bizzat yaşamış bir insan.18 yaşından 26 yaşına kadar 8 yıl bunun mücadelesini vermiş ve haksız yere yatmanın temelinde, cezaevinde yatmakta olan mahkûmlara destek olan bir Şahin Ağa var. Amaç nedir, neden böyle bir yola meyil verdiniz? Bu çabanızın neticesinde ne b ekliyorsunuz? Şahin Ağa ne yapmaya çalışıyor?
TURGAY TANÜLKÜ; Şimdi, cezaevinde genç bir yaştaydık. Çoluğumuz çocuğumuz yoktu ama 19 yaşındayken çocuğumun olmayacağını öğrenmiştim. Dolayısıyla o dönemlerde, mahkûm arkadaşların, yaş olarak büyüklerin, ziyaretçileri geliyordu. Ben orada çocuklarını gördüm. Babalar, çocuklarının karşısına en şık haliyle çıkmaya çalışıyordu. Başkalarından gömlek alıyordu, saçını limonla parlatıyor, iki damla da gözlerine damlatıp, oğluna, çocuğuna karşı onları canlı göstermeye çalışıyordu.
Ben de diyordum ki, “işte bir aktör hazırlanıyor, sahnesi de görüş yeri, çocuğum da olmadığı için çocuklara karşı bir hassasiyetim başlamıştı, bu bir özlemdi. Çünkü ben kendi çocuğumu göremeyecektim ve eşim olacak kişiye de evlat doğurganlığını, sevgisini tattıramayacaktım. Yıllar geçti, konservatuarı bitirdim.
M.Ü; Onu da cezaevinde bitirdiniz.
T.T; Evet, son dönemi cezaevinde gidip geliyordum. Zaten Ulucanlar ile Cebeci konservatuarı arasında kısa bir cadde vardı. O yakınlaşma içerisinde, çocukların bir güç olduğunu öğrendim. Çünkü aileleri hayata bağlayan sadece çocuktu. Onun için çocuğa meyil ettim.
Eşimle karşılaştığımızda, böyle bir dünyamı anlatmıştım ve elimizden geleni yapmalıyız diyordum. Sonra eşim yol arkadaşım oldu ve ona bir çocuğumuz olmayacağını söyledim.Belki ilaçla ve benzeri şeylerle olabilirdi ama baktım ki acı çekiyordu Zehra,tamam diyerek 1981 yılından itibaren çocuk edinmeye başladık.
İlk önce yaşadıkları yerde onlara bakmaya çalıştım.Sonra baktım ki,bir şey gönderiyorsun,aile fertleri onları yok ediyor ve çocuğa ulaşmıyor.Sonra,ev tutup evlerde bakmaya karar verdik.Kendi evimiz de o zaman kiraydı.İlk deneyimimiz öyle oldu ve kiralık evler tutmaya başladık.Baktık ki, çocuklar hem okulda hem yaşamda daha özgür olmaya başladı.Sonra bunlar giderek çoğaldı.OKUYAN ÇOCUKLAR BİZE UMUT VERDİ.Geri dönüşümleri çok büyük olmaya başladı.
Kimileri genleri zedelendi diye düşünüyordu ama hayır, genleri yönlendirecek olan sensindir. Sen çocuğa ne verirsen, çocuk onu alır.Biz,o felsefe ve düşünceyi de kırdık.Dolayısıyla evlatlarımız,anne babalarıyla hiç örtüşmeyen bir yaşam seçtiler.
M.Ü; Yaşadığınız ızdıraplardan, cezaevindeki döneminizden mi sadece cezaevlerine yöneldiniz? Daha sonra sokakta da sizin böyle bir çalışmanız oldu da, cezaevlerine ağırlık vermeniz, yaşadığınız travmalardan mı kaynaklanıyor?
T.T; Tabi onların da etkisi var. Çünkü biz düşünceden dolayı içerdeydik.Ama kader dedikleri bir trafik kazası,bir töre,bir gelenekten görenekten içeriye düşmüş insanlar vardı.Özünde hepsi pırıl pırıl insanlardı ama hayat onları oraya getiriyordu.İşte biz onlara kader mahkumu diyorduk.AMA KADER MAHKUMUNUN ESAS ÇOCUKLAR OLDUĞUNU ÖĞRENDİM.Dışarda kalan veya içerde annesiyle birlikte kalanlar vardı.O nedenle ben onlara ulaşmaya çalıştım.Bir de dış dünyada çocuklarla uğraşan çok kişi vardı ama CEZAEVİ DEDİĞİNİZ ZAMAN HERKESTE BİR ÜRKÜNTÜ VAR.HALBUKİ ÜLKEDE CEZAEVİ İLE HASTANEYE NE ZAMAN DÜŞÜLECEĞİ BELLİ OLMAZ.
M.Ü; Orası aslında bir eğitim yuvası gibi hocam.
T.T; Gibi, olması gerekiyor ve günümüzde de öyledir. Atölyeler açılmaya başladı, okuma yazma kursları veriliyor.
M.Ü; Ben zekâ ve düşünce olarak demiştim.
T.T;Tabi,dolayısıyla dışarıdaki insanlara herkes destek olabilir ama önemli olan içerisidir.Çünkü içerideki içeridekilere maalesef kimse çıkarı yoksa o dönemler ulaşmadı.Yani gönüllü olarak bir konser veya tiyatro yapmadı.Hiç olmazsa zamanlarını törpüleyelim,biraz el verelim diyen çok azdı.
M.Ü; Tekirdağ’ımızda böyle bir bayan var.Kendisi Kadın cinayetlerini durduracağız platformunun Tekirdağ temsilcisidir.Sürekli sizin gittiğiniz cezaevine gitti,onların dertlerini dinledi,onlarla beraber ağladı ve hala mücadelesini sürdürüyor.
Bir de Turgay Tanülkü’nün çok çocuğu olması ve bir babanın söylediği söz beni çok etkiledi. Hatırladığım kadarıyla Merve Hanımın babası demişti. Ben onu doğurttum ama asıl babası Turgay Tanülkü’dür demiş. Tüyleri ürperten bir kelime,insanı çok etkiliyor hocam.Bu konuda ne söylemek istersiniz?
T.T; Evet, yani bu çocukların şunun veya bunun olması bana ve eşime göre çok önemli değildir. Onlar bu ülkenin çocuklarıdır.Sen çocuklarını nasıl yönlendirirsen,ülkende barışı da öyle yakalarsın.Tabi benim 23 tane sokaktan ve cezaevinden aldığımız evlatlarımız var.2 tane de gardiyan çocuğum var.Onlar ODTÜ’DE okuyorlar.Dolayısıyla 25 tane evlat sahibiyim.Bu 25 evlat soy isimleri farklı olsa da,kardeştir.O çocuklarla uğraşırken,aileleriyle de uğraşıyoruz.Çünkü bazı çocuklara üst baş harçlık gibi bir şeyler veriyorsunuz,bayramda veriyorsunuz,bayram dönüşü üzerinde hiçbir şey kalmıyor.Nedenini sorduğunuzda,anne babasının lazım olduğu için aldığını söylüyor.Çocukları bir de onlardan korumak zorundasınız.Merve’ler gibi 11 tanesi üniversiteyi bitirip hayata tutundular.Onlar da diğer kardeşlerine bakmaya başladı.Okutmak anlamında bakmaktır.
Yasaya göre evlat edinme diye bir şey yok. Onlar özgür. Sadece ailelerinden izin istiyorum. İstedikleri zaman kontrol edebilecekleri düzeydeler. Mesela kızlarımın evine akşam karanlık çöktükten sonra ben bile gitmem.
M.Ü; Çok duyarlı bir davranış.
T.T; Evet, çünkü yanlış olabilir. Çiğ süt emmiş diyoruz ya, o nedenle çocuklarımı korumak zorundayım. Mesela Sultan için birisi sosyal medyada, “bir mahkûmun çocuğu nasıl savcı olur?” diye yazmış. Sonra o kişiyi bulup araştırdık. Geçmişiyle babasıyla husumeti olan biriymiş ve böyle bir dil uzatıyor. EĞER BİR GÜN BEN CEZAEVİNE DÜŞERSEM, ÇOCUKLARIM İÇİN DÜŞERİM.
M.Ü; Siz sokaktan da çok çocuk topladınız ve sokak hayatını yaşadınız. Adeta onlar için affedersiniz bir serseri gibi yaşayıp onların gerçekten ihtiyacı olup olmadığını anlamak için bir sokak yaşamı sürdünüz. Sizin için zor olmadı mı?
T.T; Hayır.Çünkü,o çocukların sokakta olmalarının bir tanesi sevgisizliktir.Çünkü onları doğuran anne-baba,kendi içinde sevgiyi yaşamamış ki,çocuklara yaşatsın.Dolayısıyla işte apartman köşelerinde ve merdiven altlarında yaşayan çocuklara sevgiyle yaklaşırsanız,kimilerine göre tinerci veya serseri demek yerine anne-baba gibi yaklaşırsanız,onları kazanıyorsunuz.Bağımlılıktan kurtarırsınız,işe sokarsınız,çalışırlar,hayata tutunurlar.
Sağlık bakanlığı ile de bir bağlantım var. O bağlantı sayesinde alo dediğimde hastane buluyorlar, o çocukların tedavilerini gerçekleştiriyorlar. Bu konuda Adalet bakanlığı, Kültür bakanlığı ve Sağlık bakanlığına bu konuda minnettarım.O kadar işleri arasında bizim alo’muza bir cevap veriyorlar böyle bir gücümüz de var.Bu çocuklar hepimizin çocuklarıdır.Sokak çocuğuna dediğin kişi,senin kendi çocuğunla muhatap olan kişidir.Sen çocuğuna ne kadar hassas davranıyorsan,dışarıdakine de aynı şekilde davranman gerekir.Onların emek vermeden para kazanmalarını engellememiz lazım.Ben sokakta bulduğum çocuklarıma parayla mutluluk vermiyorum,oturup aynı sofrada yemek yiyorum.O çocuklar,kendisiyle bir çorbayı paylaştığını görünce,kendini toparlıyor.
M.Ü;Yaklaşık bir ay Tekirdağ’dasınız.Cezaevinde bir tiyatro oynuyorsunuz.
T.T; Bu devlet tiyatrolarla, bizim oluşturduğumuz arkadaşlarla bütün cezaevinde sergileniyor.Burada benim asıl hedefim,içeride yatan kadın mahkumların çocuklarına ulaşmaktır.Oyunu bu güne kadar yaklaşık 75 bin mahkum arkadaş izledi.Biz cezaevinde çok zor koşullarda yaşadık ama umudumuzu kaybetmedik.
M.Ü;Neticede cezaevindeki çocuklar da birer mahkum gibiler.
T.T;Tabi,6 yaşına kadar orada,6 yaşından sonra yetiştirme yurdu alıyor.Yetiştirme yurdunun durumu ortada,çoğu çocuk kaçıyor.Çünkü,o kadar kalabalığın içinde çocuğa hakim olmak çok zor.Samimi olanlar,buralardan okutmak için evlat edinebilirler.Kuşlara yem atıyorsun,kuşun adını bilmiyorsun.O da bir birey.Son kuşlar oyunu,bu anlamda biz mahkumlar içindir.Ben tiyatroyu mahkum arkadaşlarla yapıyorum,onlar oynuyorlar.Galada aileleriyle buluşuyorlar.Onun için tiyatro cezaevinde bir insan kursu.
M.Ü;Bir de kadın mahkumların yaşadığı şartlar ve dramları sizi çok etkilemiş.Ben burada Tekirdağ’da da bu tür sıkıntıların yaşandığına inanıyorum.Devletin desteği olsa da,neticede yeterli olmuyor.Cezaevine düşenler zaten dediğiniz gibi,kader mahkumları,imkanları olmayan insanlar.Bildiğim kadarıyla bu konuda sizin bazı görüşleriniz vardı.
T.T;Mesela bayram yaklaşıyor.Buranın insanları tanıdık olmasa bile ziyaret etmeliler.Kadın mahkumların özel ihtiyaçları var.Bunları temin edebilirler.Bebekler için 4 numaralı bezin mutlaka gitmesi lazım.Bir de,evinizde gösteri anlamında duran kitaplarınızı götürün cezaevlerine teslim edin.Onların kitap okumaya ihtiyaçları var.Cezaevi yönetimi kütüphaneler açtı ama kitapları yok.
M.Ü;Ben sizin huzurunuzda söz veriyorum,onların kitap anlamında kütüphane oluşturması için Tekirdağ Edebiyat Kültür sanat derneğinin bir yöneticisi olarak tüm çabamı sarf edeceğim.Bir de kadınlardan ziyade oraya düşen herkesin bir dramı var.Bazıları sizin gibi suçsuz olarak da yatabiliyor.8 yılınızı feda ettiniz ve üzerinizde kalıcı hasarlar oluştu.Onları toplumdan dışlamamak gerekiyor.Bu önyargıyı kırmamız lazım.
T.T;Kimse kimseyi öteleştiremez. Senin suçlu, mahkûm diye gördüğün insan belki senden daha temiz bir insandır.Benim de Turgay olarak bu ülkeye ve insanlara bir borcum var.Anneler gününde eşime 23 tane çiçek geliyor.Bu çok güzel bir duygudur.
M.Ü;Turgay Tanülkü,namı diğer Şahin Ağa Tekirdağ’ı nasıl buldu?Avrupa kenti,mavi gözlü şehir,sizin bakış açınız nedir?
T.T;Tabiat cömert davranmış buraya ama insanlarınız biraz tembel.Belki alınabilirler,kusura bakmasınlar.Anadolu’da bir karış su için kavgalar oluyor.Burada her yer yeşil,tabiat cömert davranmış.İnsanlarla konuşuyorum,bir kere hasat yapıyorlar iş bitiyor.Oysa burada üç-dört kere hasat yapılır.Hepsinin yüzü gülüyor,mutlu oluyorum ama biraz üretken olmaları gerekiyor.
M.Ü;Turgay Tanülkü naylon poşet satıp çocuk okutabiliyorsa,gücünün farkında olmayıp böyle duyarlı davranmayanlar bizi haliyle üzüyor.Sizin gibi değerli sanatçı ve babalarla onur ve gurur duyuyorum.Söylemek istediğiniz son sözleriniz nelerdir.
T.T;Ülkeme sadece barış diliyorum.İnsanlar birbirini sevsin,öteleştirmesin.Eskiden bu toplum böyle değildi.Önceden “ “merhaba” diyen bir toplumduk.şimdi biri bizden bir şey isteyecek diye kaçmaya çalışır olduk.
Biz barışı yakalayamadık ama bizim çocuklarımız,torunlarımız mutlaka barışı yakalayacak ve onlar bizim SON KUŞLAR’IMIZDIR.