info@ellidokuz.com
Dolar Alış
:
34.2757
Dolar Satış
:
34.3374
Euro Alış
:
37.3528
Euro Satış
:
37.4201
Aranıyor, lütfen bekleyiniz...

Prof. Dr. Salih Aynural, Tekirdağ Düşünce Topluluğunun Davetlisi Olarak Tekirdağa Geliyor

19 Şubat 2016 Cuma, Yılmaz İçöz Sahnesi Saat:17:30

Prof. Dr. Salih AYNURAL KİMDİR 

1962 yılında Akşehir’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1984 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. Aynı üniversitede 1985 yılında yüksek lisans, 1989’da doktora tezini başarıyla bitirdi. Bu arada, 1986 yılında İktisat Fakültesi’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 1992 yılında Yrd. Doç. Dr., 1994’de Doç. Dr., 2000’de Prof. Dr. ünvanlarına hak kazandı. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi’nden Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü İşletme Fakültesi’ne geçti. Burada 7 yıl Dekanlık, 3 yıl Rektör Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 

Ayrıca Türk Dünyası Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Merkezi Başkanlığı’nı yürüttü. 2007 yılında Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Denetim Kurulu üyeliklerine atandı. 2011-2013 yılları arasında Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörlüğü yaptı. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesi olarak da görev yapmakta olan Aynural halen Rumeli Üniversitesi Rektörüdür. 

Güçlü Bir Türkiye ve Türk Dünyası Osmanlı Devleti dağıldıktan ve %90’nın üzerinde topraklarımızı kaybettikten sonra, mağlubiyetlerin yarasını sarmak ve yeniden toparlanmak üzere, dış siyasette daha içe kapanık bir politika tercih ettik. Ancak bu içe kapanıklığı biraz abarttık. Orta öğretim tarih kitaplarında, Sümerlilere, Asurlulara, Lidyalılara yer verdik, Türk Dünyası’ndan yeterince bahsetmedik. Türklerin Anadolu’ya, Orta Asya’dan kuraklık sebebiyle geldiklerini tekrarlayıp durduk. Bu tezle sanki Türkiye dışında hiçbir Türk’ün kalmadığı imajını yarattık. Türkiye haricinde yaşayan Türkleri uzun yıllar ihmal ettik. İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın bin yıldan fazla Türk toprakları olduğunu unuttuk. Dolayısıyla bugün, Türkiye’nin dış dünyadaki siyasi, kültürel ve ekonomik potansiyelini tam olarak takdir edemeyen genç bir nesille karşı karşıya kaldık. Bu nedenle bugünkü konuşmamızda, güçlü bir Türkiye’nin dünyadaki siyasi, kültürel ve ekonomik potansiyeli ve etki alanları üzerinde duracağız. 

Şu anda ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasi bakımdan çok güçlü, kendi politikalarını hiçbir endişe duymadan kendisi oluşturan ve uygulayabilen bir Türkiye düşünün. Böyle bir Türkiye’nin birinci etki alanı Balkanlar ve Avrupa olacaktır. Bugün Bulgaristan’da 800 bin civarında Türk nüfusu yaşamaktadır. Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımız Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) adı altında oluşturdukları parti ve kazandıkları 37 milletvekili ile Bulgaristan’da uzun zamandır hükümet ortağı olarak siyasi yaşamda yerini almıştır. Makedonya’da 100 binin üzerinde Türk vardır ve Makedonya parlamentosunda Türkler her dönemde 2-3 milletvekili ile temsil edilmektedir. Kosova’da 50 bin civarında Türk hayatını sürdürmektedir. Bu soydaşlarımızın Kosova parlamentosunda 4 milletvekilleri bulunmaktadır. Yunanistan’da özellikle Batı Trakya’da 150 binden fazla Türk yaşamaktadır. Rodos ve İstanköy adalarında azınlık statüsünde olmayan 6 bin civarında Türk vardır. Ayrıca, 1923-26 yılları arasında Yunanistan ile yapılan mübadelelerde Hıristiyan oldukları gerekçesiyle Yunanistan’a gönderilen yüz binlerce Karaman Türk’ü mevcuttur. 

Maalesef bugüne kadar bu Türklerle ilgili yapılan çalışmaların yeterli olduğu söylenemez. Bugün Yunanistan parlamentosunda 3 Türk parlamenter bulunmaktadır. Romanya’da da 100 bine yakın Türk yaşamaktadır. Buradaki Türklerin bir kısmı Kırım Türkleridir. Buradaki Türkler Romanya parlamentosunda 2 milletvekili ile temsil edilmektedirler. Bununla birlikte Bosna Hersek ve Sancak’da yaşayan Müslümanlar Türkiye’ye kendilerini çok yakın görmektedirler. Üstelik Sancaklı Müslümanların bir çoğu kendilerinin Osmanlı döneminde Konya’dan getirilip iskan edilen Türkler olduğuna inanmaktadırlar. Büyük çoğunluğu Müslüman olan Arnavutlar da Türkiye’ye yakınlık duyan Balkan milletlerinden birisidir. Ayrıca, kökenleri Kuman, Peçenek ve Uz Türklerine dayanan ve Balkanlara Osmanlılardan önce gelip yerleşen çok sayıda Pomak, Torbeş ve Gora Türkleri mevcuttur. Yüz elli binin üzerinde olan Torbeşler, Makedonya, Arnavutluk ve Kosova’ya dağılmış durumdadırlar. Yüz binin üzerindeki Pomaklar ise Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşamaktadır. Genellikle, Kosova’nın Gora bölgesinde yaşayan ve bütün Balkan ülkelerine dağılmış olan Goralıların nüfusu 40 bin civarındadır. Ayrıca, çoğunluğu Romanya’nın Transilvanya (Erdel) bölgesinde, bir kısmı Macaristan’da hayatlarını sürdüren ve kökenleri Saka (İskit) Türklerine dayandırılan 800 bin civarında Sekelleri unutmamak gerekir. Bu ifade ettiklerimizle birlikte Balkanların beş yüz küsur sene egemenliğimiz altında kaldığını da düşünürsek güçlü bir Türkiye’nin Balkan ülkeleri ile ilişkilerinin en üst düzeyde olmaması mümkün değildir. Avrupa ülkeleri arasında Macaristan’a ayrı bir yer açmak gerekir. Çünkü, Macarlar Turani bir halktır. Bugün Macaristan’da Atilla ve Levent isimleri çok yaygındır. Kendilerini Atilla’nın torunu sayarlar ve Türklerle aynı etnik kökene sahiptirler. Ayrıca , Macaristan 162 yıl Osmanlıların egemenliği altında kalmıştır. 

Macaristan’da 1980’li yıllara kadar Turan Dergisi yayınlanmıştır. Hala Macaristan’da Turan Vakfı vardır ve bu vakıf kanalıyla ilki 2007’de Kazakistan’ da gerçekleştirilen, daha sonra 2008 yılından itibaren her iki yılda bir Macaristan’da yapılmaya başlanan ve üç gün süren Turan Kurultayına, Türk Dünyası’ndan birçok ülke ve topluluğun yanı sıra Güney Kore ve Japonya’dan da katılım olmaktadır. Macaristan’da 2003 yılında kurulan Jobbik Partisi’de Turan ideali olan bir partidir, 2010 seçimlerinde % 16.67 oy oranıyla üçüncü büyük parti olmuştur. Bu parti, Ermenilerin Karabağ Hocalı’da yaptıkları katliamı Macaristan parlamentosuna taşımıştır. Bu partinin lideri Gabor Vona her fırsatta kendilerinin Türklerle aynı kökenden geldiklerini dile getirmektedir. Ayrıca, Macaristan’da sayıları yüz binlere varan Kuman Türkleri vardır. Bu Türkler daha çok Macaristan’ın Küçük ve Büyük Kumanya bölgelerinde yaşamaktadırlar ve halen kendilerini Kuman olarak tanımlamaktadırlar. Kısacası Macar halkı Türklere sempati ile bakmaktadır. Aynı şekilde Finliler ve Estonlar da Turani halklardandır. Macarlar, Finliler ve Estonlar Türkler gibi Ural-Altay dil gurubuna dahildirler. 1961 yılında Almanya ile daha sonra diğer Avrupa ülkeleriyle yapılan anlaşmalar gereğince, ilk defa 1962’de kitleler halinde Avrupa’ya işçi olarak giden Türkler, bugün Avrupa’da 5 milyona yakın nüfusa erişmişlerdir. Avrupa’ya giden ilk nesil, Avrupa’da en ağır işlerde çalışmış fazla etkin olamamıştır. İkinci nesille beraber Avrupalı Türkler üniversite mezunları çıkarmaya doktor, mühendis, iktisatçı gibi daha kalifiye meslekler edinmeye başlamışlardır. Bu dönemde, çeşitli iş kollarında iş yerleri açıp esnaflık yapmaya başlayanların sayısı artmıştır. Üçüncü nesille beraber fabrikatörler, sanatçılar, sporcular ve siyasetçilerimiz çıkmaya başlamıştır. Bugün 2.7 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’da parlamentoda 11 Türk milletvekili vardır. İki yüz binden fazla Türk’ün yaşadığı Belçika’da 7 milletvekilimiz parlamentodadır. Dört yüz binden fazla Türk’ün bulunduğu Hollanda’da Türkler 5 milletvekili çıkarmışlardır. İki yüz binden fazla Türk’ün yaşadığı Avusturya’da Türklerin çıkardığı milletvekili sayısı 3’tür. Ayrıca, Avrupa’da Türk kökenli belediye meclis üyelerinin sayısı ise oldukça fazladır. 

Bunlarla birlikte, Fransa’da 430 bin, İsviçre’de 120 bin, İsveç’te 70 bin, Danimarka’da 60 bin, Norveç’te 20 bin ve Birleşik Krallık’da 500 bin civarında Türk yaşamaktadır. Birleşik Krallık’da yaşayan Türklerin 300 bini Kıbrıs, 50 bini Romanya ve Bulgaristan, 150 bin civarındaki ise Türkiye Türkleri’dir. Yavru vatan olarak benimsediğimiz ve bizim için çok stratejik öneme sahip Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de 300 bin Türk yaşamaktadır. Kısacası güçlü bir Türkiye Avrupa ülkeleriyle çok yakın ilişkiler kurabilecek imkanlara sahiptir. Bu arada ABD’de yaşayan Türkler, New York başkonsolosluğumuzun ifadesi ile 500 bine ulaşmış bulunmaktadır. Ayrıca, 16. Yüzyılın sonlarında Portekiz ve İspanyol denizciler tarafından esir edilen birkaç yüz Türk denizcinin, Amerika’ya götürülmeleri ve burada yerli halkla evlenmeleri sonucu ortaya çıkan Meluncanlar, bugün yüz binleri bulmuştur. Dolayısıyla, Meluncanlar kendilerini Türklerle akraba olarak görmektedirler. Avusturalya’da da 160 bin Türk vardır. Bu Türklerin 60 bini Türkiye, diğerleri Kıbrıs, Bulgaristan, Batı Trakya ve Suriye’den giden Türklerdir. Kanada’da 100 binin üzerinde Türk yaşamaktadır. Bu Türklerin yarısı Türkiye Türkleri, diğerleri Türk Dünyasından gelen Türklerdir. Güçlü bir Türkiye’nin ikinci etki alanı Kafkasyadır. Kafkasya’da 9 milyon nüfusu, zengin petrol ve doğal gaz rezervleriyle Azerbaycan Türk Cumhuriyeti , Türkiye’nin en önemli müttefiklerinden birisidir. Bugün Azerbaycan’da günde bir milyon varile yakın petrol, yılda 20 milyar metre küpe yakın doğal gaz üretimi yapılmaktadır. Türkiye’nin günde 700 bin varil petrol, yılda 42 milyar metre küp doğal gaz tükettiğini göz önüne aldığımızda bu üretimin ne derece önemli olduğu açıkça görülmektedir. Kafkasya’da Rusya Federasyonu içerisinde yer alan 450 bin nüfuslu Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin yaklaşık yarısını Karaçay ve Nogay Türkleri teşkil etmektedir. Ayrıca bu cumhuriyette yaşayan Çerkeslerle bin yıldan fazla dostluğumuz ve akrabalığımız vardır. Dokuz yüz bin civarında bir nüfusa sahip olan Kabartay-Balkar Cumhuriyeti’nde 100 binin üzerinde Malkar Türk’ü yaşamaktadır. Aynı şekilde Kabartaylar da bizim dost ve akrabalarımızdır. Üç milyon civarında insanın yaşadığı Dağıstan’da Kumuk, Nogay ve Azeri Türklerinin sayısı 600 binden fazladır. Bu cumhuriyette yaşayan Avarlar, Darginler, Lezgiler ve sairleri de dost ve akraba topluluklardandırlar. Bir milyon iki yüz bin nüfusun barındığı Çeçenistan’da yaklaşık 60 bin civarında Kumuk ve Nogay Türkü yaşamaktadır. Ayrıca, Çeçenler de bizim dost ve akraba toplulukları arasındadır. 

Beş yüz bin nüfusa sahip İnguşya’nın % 77’si İnguş, yaklaşık %20’si Çeçendir. Dolayısıyla bizim akrabalarımızdandırlar. Dört yüz elli bin nüfusa sahip Adige Cumhuriyeti’nde akrabalarımız olan Adigelerin sayısı ancak %25 civarındadır. Yedi yüz bin civarında bir nüfusa sahip Osetler, Kuzey Osetya nüfusunun %70 ine yakın bir oranı oluştururlar. Tarih kaynakları Osetlerin İskit Türkleri’nden olduklarını ifade etmektedir. Ayrıca, Kuzey Osetya’da 25 bin civarında Kumuk, Tatar ve Azeri Türkü vardır. 2008’de Gürcistan’dan bağımsızlığını ilan eden Abhazya’da 200 binden fazla insan yaşamaktadır. Bunların 100 bini dost ve akrabalarımız olan Abhazlardır. Aynı tarihte ve aynı şekilde bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya’da 70 bin civarında nüfus vardır. Bu nüfusun 50 bine yakını Oset'dir. Yine Gürcistan’da 300 binin üzerinde Azeri ve Karapapak Türkleri mevcuttur. Kırk binin üzerinde Urum Türkü Ukrayna’nın çeşitli şehirlerinde yaşamaktadır. Ortodoks Hıristiyan olan Urum Türkleri 1780 yılında Rus Çariçesi II. Katerina tarafından Kırımdan zorla göç ettirilmişlerdir. Kafkaslarda yer alan Stavropol Krayı’nda yüz binin üzerinde Kumuk, Türkmen, Karaçay ve Azeri Türkü bulunmaktadır. Krasnodar Krayı’nda ise 70 bin civarında Tatar, Ahıska ve Azeri Türk’ü yaşamaktadır. Bu arada, 1944’te Stalin tarafından Gürcistan’ın Ahıska bölgesinden Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’a sürülen Ahıska Türklerinden de bahsetmemiz gerekmektedir. 1944’de Ahıska Türkleri ile beraber Kırım, Karaçay, Çeçen ve sairler de sürgüne gönderilmelerine rağmen bugüne kadar kendi topraklarına dönemeyen sadece Ahıska Türkleri kalmıştır. Bugün Ahıska Türkleri 400 bin civarında bir nüfusa sahiptirler ve Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve ABD gibi devletlere dağılmış durumdadırlar. Ayrıca Gürcistan’ın Acara Özerk Bölgesi’nde çok sayıda Müslüman Acaralılar yaşamaktadır. Acaralar da bizim dost ve akraba topluluklarımızdandır. Bu nedenlerle güçlü bir Türkiye Kafkaslarda çok etkili bir Türkiye demektir. Üstelik, bugün bütün bu cumhuriyetlerden Türkiye’ye göç eden milyonlarca insan vardır. Türkiye’nin üçüncü etki alanı Orta Doğu’dur. Bugün Irakta 3 milyon civarında Türkmen yaşamaktadır. 

Aynı zamanda Irak bin yıla yakın Türklerin yaşam alanı olmuştur. Aynı şekilde Suriye de Türklerin bin yıldır yaşadıkları topraklardır. Suriye‘de de bir milyonun üzerinde Türkmen bulunmaktadır. Güçlü bir Türkiye’nin ortaya çıkması Türkmenlerin Suriye ve Irak’ta ki kaderlerini önemli ölçüde değiştirecektir. Ortadoğu’da İran’ın bizim için ayrı bir önemi vardır. İran nüfusunun %30-40 arası Türk’tür. İran’da Azeri Türkleri çoğunluktadır. Türkmen, Kaşkay, Afşar, Kaçar, Halaç, Karapapak, Şahseven ve sair Türk boylarının sayıları da küçümsenmeyecek miktardadır. İran’ın son bin yıllık tarihinin çok kısa dönemler haricinde yönetimi Türklerin elinde olmuştur. 1925 yılından itibaren yönetim Farsların eline geçmiştir. Bugün İran bir Fars ve Türk devletidir. Bu ülke ile iyi ilişkiler bu bakımdan çok önemlidir. Türkiye ile Türk Dünyasını coğrafi olarak bölen iki ülke vardır. Birincisi İran, ikincisi Ermenistandır. Ermenistan bu coğrafi birlikteliği bölmek için suni şekilde yaratılan bir devlettir. Haritaya baktığınızda Ermenistan’ın Türkiye ile Türk Dünyasını nasıl böldüğünü çok açık bir şekilde görebilirsiniz. İran’ da maalesef aynı konumdadır. Eğer İran parçalanır, Güney Azerbaycan Devleti kurulursa, Türkiye’den Saha Türkleri’nin yaşadıkları Yakutlara (Saha Yeri) kadar yedi, sekiz bin kilometre Türkçe konuşarak ve Türk topraklarından geçerek gitmek mümkün olabilecektir. Bu durum, ne ABD’nin, ne Avrupa Birliği’nin, ne Rusya’nın ne de Çin’in işine gelmektedir. Bu nedenle İran’ın bütünlüğü bu güçler açısından çok önemlidir.

İran; ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin için bir denge unsurudur. Her ne kadar görünürde, ABD ve Avrupa ülkelerinin bir kısmı İran’a karşı gibi dursalar da aslında gizli müttefiktirler. Bugün İran heterojen bir yapıya sahiptir. İran’da yönetime hakim Farslar İran nüfusunun %45 ‘i civarındadır. İran’da 1945 yılında kısa süreli Güney Azerbaycan Milli Hükümeti, 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti kurulmuştur. Bunlara rağmen İran’da ciddi manada bir Türkçülük veya Kürtçülük hareketinin olmayışının en önemli sebebi daha önce zikrettiğimiz gibi İran’ın bir denge unsuru olmasıdır. İran’ın parçalanmasını ve bu dengenin bozulmasını bahsettiğimiz güçler hiç arzu etmemektedirler. Bu da İran’ın en büyük şansıdır. Oysa Türkiye homojen bir yapıya sahip, aynı zamanda Avrupa Birliği ve ABD ile müttefik olmasına rağmen PKK terörünün çıkarılması ve desteklenmesi bu bölgede güçlü bir Türkiye’nin istenilmediğinin açık bir işaretidir. Güçlü bir Türkiye’nin dördüncü etki alanı Batı Türkistan (Orta Asya) Cumhuriyetleri’dir. Bugün Kazakistan’ın nüfusu yaklaşık 16 milyondur. Kazakistan 2.724.900 kilometre kare yüz ölçümü ve zengin petrol ve doğal gaz üretimiyle her geçen gün güçlenen bir Türk cumhuriyetidir. Kazakistan’da günde 1.700.000 varil petrol, yılda 12 milyar metreküp doğal gaz üretimi yapılmaktadır. Özbekistan’da nüfus 30 milyonu aşmış durumdadır. Tarih ve kültür merkezi olan Özbekistan yılda 63 milyar metreküp doğal gaz, günde 105 bin varil petrol üretmektedir. Bunlarla birlikte yılda 80 ton altın çıkarmaktadır. Türkmenistan, 5.5 milyon nüfusu, günde 250 bin varil petrol, yılda 66 milyar metreküp doğal gaz üretimiyle dinamik bir ülkedir. 

 Kırgızistan da Türkmenistan gibi yaklaşık 5.5 milyon nüfusa sahip zengin su kaynakları olan, yılda 20 ton civarında altın çıkarılan bir Türk cumhuriyetidir. Batı Türkistan Cumhuriyetleri arasında yer alan diğer bir cumhuriyet de Tacikistan’dır. Tacikistan’da 8 milyon civarında nüfus vardır. Bu nüfusun %25’ine yakını Özbek Türkü’dür. Tacikler her ne kadar Farsça konuşsalar da yaşam ve kültür bakımından Özbeklerden ayırmak mümkün değildir. Bu nedenle Tacikle dost ver akraba topluluklarındandır. Güçlü bir Türkiye, tarihi bağlarımızın çok güçlü olduğu bu cumhuriyetlerle işbirliklerini ve ilişkilerini daha da derinleştirebilecek, onları Rus etkisi ve baskısından koruyabilecektir. Güçlü bir Türkiye’nin beşinci etki alanı Doğu Türkistan’dır. Çin işgali altındaki Doğu Türkistan, yaklaşık 1.800.000 kilometre kare toprağa sahiptir. Doğu Türkistan günde yaklaşık bir milyon varil petrol üretmektedir. Aynı zamanda hatırı sayılır doğal gaz üretimi söz konusudur. Maalesef bütün bu zenginlikler Çinliler tarafından sömürülmektedir. Doğu Türkistan topraklarında 20 milyondan fazla Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek , Tatar vs. Türkler yaşamaktadır. Ayrıca, çoğunluğu Çin’in Gansu ve Çinghay eyaletlerinde yaşamlarını sürdüren 100 binin üzerinde Salar Türkü vardır. Yine çoğunluğu Gansu Eyaleti’nde bulunan 15 bin dolaylarındaki Budist Sarı Uygurları unutmamak gerekir. Güçlü bir Türkiye’nin varlığı Doğu Türkistan’ın kaderini değiştirebilir. Güçlü bir Türkiye’nin altıncı etki alanı Kafkaslar haricinde Rusya Federasyonu’ndaki diğer Türk cumhuriyetleridir. Bugün Rusya Federasyonu’nda 15 milyon civarında Türk bulunmaktadır. 

Rusya Federasyonu’nda Türklerin yaşamadığı neredeyse hiçbir bölge yoktur. Rusya’da ‘Hangi Rus’un altını kazırsan Tatar (Türk) çıkar.’ diye bir tabir vardır. Sibirya’da yer alan Türk cumhuriyetlerinin en büyüğü Saha Yeri (Yakutistan) dir. Saha Yeri 3.103.000 kilometre karedir. Ancak nüfus bakımından fakirdir. Dokuz yüz elli bin nüfusun ancak 450 bini Saha Türkü’dür. Bu Türk yurdu elmas ve yakut rezervleriyle meşhurdur. Aynı zamanda günde 130 bin varil petrol çıkarılmaktadır. Tuva’da bir Türk cumhuriyetidir. Kendi kimliklerini koruyabilen ve çok bilinçli olan Tuva Türkleri 310 bin olan nüfusun yaklaşık %82’sini teşkil etmektedirler. Sibirya’da diğer bir Türk cumhuriyeti Altay’dır. Altay’da 203 bin kişi yaşamaktadır. Bu nüfusun %41’i Altay ve Kazak Türklerinden oluşmaktadır. Ayrıca, 3 bin civarında Telengit Türkü de Altay Cumhuriyeti’nde yaşamlarını sürdürmektedir. Maalesef bu Türk cumhuriyetinde Ruslar çoğunluktadırlar. Rusların çoğunlukta olduğu bir diğer Türk cumhuriyeti de Hakasya’dır. Beş yüz bin nüfusu olan Hakasya’nın ancak % 12’si Hakas Türkü’dür. Bu cumhuriyette Rusların etkisi çok fazladır. Ancak, güçlü bir Türkiye’nin varlığı bu cumhuriyetlerdeki Türklerin konumlarını hayli güçlendirecektir. Rusya Federasyonu’nun bir oblastı olan Tümen, Batı Sibirya’da 1.350.000 kilometre kareye yakın yüzölçümüne sahip 3.4 milyon nüfuslu bir Türk bölgesidir. Tümen, tarihi bir Türk yerleşim bölgesi olmasına rağmen bu bölgede yaşayanların ancak %10’u Tatar, Başkurt ve Çuvaş Türklerinden oluşmaktadır. Bugün Rusya Federasyonu’nun çıkardığı günlük 10 milyon varil civarındaki petrolün % 70’ine, yıllık çıkardığı 680 milyar metreküp doğal gazın %90’ına yakını Tümen bölgesinden elde edilmektedir. Kısacası, Türkiye’nin bir yılda tükettiği petrolün on katı, doğal gazın on beş katı Tümen bölgesinden çıkarılmaktadır. Bu bir servet demektir. Maalesef bu servetten bu toprakların asıl sahipleri yararlanamamaktadır. Tarihi Astrahan Hanlığı’nın adını devam ettiren Astrahan Oblastı’nda bir milyona yakın nüfus bulunmaktadır. Bu nüfusun %25’ni Kazak ve Tatar Türkleri başta olmak üzere diğer Türk boyları oluşturmaktadır. Aynı şekilde, Çelyabinsk Oblastı’nda da 450 binin üzerinde Türk yaşamaktadır. Bu Türklerin de çoğunluğu Tatar, Başkurt ve Kazaklardır. Orenburg Oblastı‘da Türklerin tarihi yaşam merkezlerinden birisidir. Bugün Orenburg’da 400 bin civarında, ekseriyeti Tatar, Kazak ve Başkurtlardan oluşan Türk nüfus vardır. Batı Sibirya’da Kemerova Oblastı’nda da 50 bin civarında Tatar, 15 bin Şor, 2.500 Teleüt Türkü yaşamaktadır. Ayrıca, Rusya Federasyonu’nda 5 bin civarında Soyot, 6 bin Dolgan ve 700 dolaylarında Tofa Türkü bulunmaktadır. Tofolar aslında Karakaş Türkleridir. Ruslar sonradan Tofa olarak adlandırmışlardır. Soyotların üç bin kadarı Sibirya’da Buryat Cumhuriyeti’nde, Dolganların çoğunluğu ise Neneth Okruğu’nda yaşamaktadır. Batı Sibirya’da 1897 nüfus sayımında 4433 kişi olarak sayılan Baraba Türklerinin bugünkü nüfusları hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Maalesef, Şor, Teleüt, Dolgan, Tofa, Baraba ve Soyot Türkleri dil ve kültür bakımından yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Bir Türk cumhuriyeti olan Tataristan, Tümen’den sonra Rusya Federasyonu’nda en fazla petrol çıkarılan bölgedir. Tataristan’da günlük 700 bin varil petrol üretilmektedir. Tataristan’ın nüfusu üç milyon sekiz yüz bin civarındadır. Bu nüfusun %53’ü Tatar Türkü’dür. Diğer Türkler de nüfusun %5’ini oluştururlar. Ancak Tatar Türkleri bütün Rusya Federasyonu’nda yaklaşık 6 milyon nüfusa sahiptir. Tataristan’da, Ortodoks Hıristiyan Kreşin Türkleri de bulunmaktadır. Kreşinler Tatar Türkçesini kullanmakla beraber kendilerini ayrı bir Türk kavmi olarak görürler. 

Resmi kayıtlarda 25 bin civarında bir nüfusa sahip olmalarına rağmen gayri resmi 200 binin üzerinde olduklarını ifade etmektedirler. Başkurdistan’da petrol zengini diğer bir Türk cumhuriyetidir. Başkurdistan’ın nüfusu dört milyon yüz elli bindir. Kendi cumhuriyetlerinde Başkurt Türkleri %30 nüfusa sahiptirler. Ancak, %24 Tatar, %3’te Çuvaş Türkleri bu cumhuriyette yaşamaktadırlar. Bir milyon üç yüz bin nüfusu olan Çuvaşistan’ın % 70’i Çuvaş Türkü’dür. Ancak Rusya Federasyonu’nda 2 milyon dolayında Çuvaş Türkü vardır. Çuvaşların da çoğunluğu Hıristiyandır. Güçlü bir Türkiye, Rusya Federasyonu’nda da etkili bir konuma gelecektir. Belki de Rusya Federasyonu’ndaki bütün Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığının anahtarı olacaktır. Musevi olan Karay ve Kırımçak Türkleri Litvanya, Ukrayna, Rusya, ABD, Polonya ve İsrail gibi ülkelerde yaşamaktadırlar. Bugün bu ülkelerde yaşayan Karay ve Kırımçakların sayısı elli bin civarındadır. Ancak kendilerini Türk olarak tanımlayanların sayısı iki bin civarındadır. Ve yakın bir gelecekte yok olmak tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Türklerin yoğun bir şekilde yaşadıkları ve binlerce yıl Türklerin hakimiyetinde kalmış olan başka bir ülke de Afganistan’dır. Otuz milyon nüfusu olan Afganistan’ın en az %30’u Türk’tür. Bu Türklerin çoğunluğu Özbek, Hazara, Aymak, Türkmen ve Kırgız Türkü’dür. 

Afganistan’ın kuzey bölgesi Güney Türkistan’dır. Ayrıca, Türkiye’nin Afganistan’da büyük bir saygınlığı vardır. Nitekim, Afganistan’da Amerikan askerleri bile dışarıda rahat gezebilmek için araçlarına Türk bayrağı asmaktadırlar. Çok stratejik bir konuma sahip ve binlerce yıllık Türk toprağı olan Kırım’da nüfus 2 milyon civarındadır. Maalesef kendi ana vatanlarında Kırım Türkleri 250 binlik nüfusları ile azınlık durumda kalmışlardır. Hepinizin bildiği gibi Kırım Türkleri Stalin’in emriyle 1944’de anayurtlarından sürgün edilmişler, Mustafa Cemiloğlu önderliğinde başlattıkları anavatana dönüş mücadelesi ile ancak bu nüfusa erişebilmişlerdir. Halen Türkistan Cumhuriyetlerinde ana yurtlarına dönemeyen çok sayıda Kırımlı Türk bulunmaktadır. Ukrayna’ya bağlı özerk bir cumhuriyet olan çoğunlukla Rusların yaşadıkları Kırım, Rusların emrivakileriyle önce bağımsızlığını ilan, arkasından Rusya’ya iltihak ettiğini bildirmiştir. Güçlü bir Türkiye’nin böyle durumlarda daha etkili olacağı kaçınılmazdır. 

Moldavya’da da 200 bin civarında Gagauz Türkü vardır. Ortodoks Hıristiyan olan Gagauz Türkleri’nin çoğunluğu Gagauz Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır. Ayrıca, Ukrayna, Yunanistan, Rusya ve sair ülkelerde de yüz binin üzerinde Gagauz Türkü bulunmaktadır. Gagauz Türkleri Türkiye ile yakın ilişki içerisindedirler. Moğolistan’da da 150 bin Kazak, 25 bin Tuva, 15 bin civarında Hoton Türkü bulunmaktadır. Daha önce bu rakamların daha üstünde olan Kazak Türklerinin bir kısmı Kazakistan’a göç etmişlerdir. Ayrıca, nesilleri ve kültürleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan 300 kadar Duha Türkü Moğolistan’da varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadır. 

Gazneliler, Delhi Sultanlığı, Timur Devleti ve Babür İmparatorluğu gibi Türk devletlerinin dokuz yüz yıla yakın hüküm sürdüğü Hindistan’da milyonlarca Türk kökenli insan yaşamaktadır. Maalesef bu Türklerle ilgili Türkiye’de ciddi bir çalışma yoktur. Aynı şekilde Mısır, Suudi Arabistan, Filistin, Yemen, Cezayir, Sudan, Tunus ve sair ülkelerde de Osmanlı döneminden kalan milyonlarca Türk vardır. Bunlarla ilgili de dişe dokunur bir çalışma yapılamamıştır. Dolayısıyla bu Türklerin birçoğu kendi kimliklerini yitirmeye başlamışlarsa da, hala kimliklerini koruyan Türklerin sayısı küçümsenmeyecek miktardadır. Güçlü bir Türkiye ile birlikte kimliğini yitirmeye başlayan Türklerin tekrar kendi kimliklerine kavuşmaları mümkün olabilecektir. 

Bizim binlerce yıl beraber yaşadığımız çok yakın akrabalarımızdan birisi de Kürtlerdir. Kürtlerle Türklerin ortak yönleri çok fazladır. Örf ve adetlerimiz hemen hemen aynıdır. Dilde farklılık olmasa Türk ile Kürdü birbirinden ayırt etmek oldukça zordur. PKK terörü nedeniyle birtakım sıkıntılar yaşanmakla birlikte, terörün sona ermesiyle Türkler ile Kürtler, Suriye’de, Irak’ta ve İran’da en güçlü müttefik olacaktır. Güçlü bir Türkiye bu ittifakı daha da güçlendirecektir. 

Sonuç olarak buraya kadar ifade ettiklerimiz, Türkiye’nin Türk Dünyası ile birlikte erişebileceği potansiyeldir. Buna güçlü bir Türkiye’nin İslam Coğrafyası potansiyeli de eklendiği takdirde, dünyanın süper devletlerinden biri olması kaçınılmaz olacaktır. Kısacası, dünyada Türkiye’nin sahip olduğu siyasi potansiyelin yarısına sahip ikinci bir ülke yoktur. Ancak bu potansiyelin kullanılabilmesi için tek bir şart vardır, o da güçlü bir Türkiye. Bu nedenle Türkiye, bazı Avrupa ülkeleri, ABD, Rusya ve Çin için her zaman kontrol altında tutulması gereken bir ülkedir. Zikredilen ülkeler hiçbir zaman Türkiye’nin güçlenmesini istemezler. Onun için, ne zaman Türkiye kalkınma rayına girer, istikrara kavuşursa, Türkiye’nin önünü kesmek için bir takım oyunlar sahneye konulur. Nitekim, 1970’li yıllarda bu ülkenin insanları sağcı solcu denilerek karşı karşıya getirildi. Her iki taraftan da on binlerce insan öldürüldü. On binlercesi yaralandı, hapislerde çürüdü, eğitimleri yarım kaldı. Alevi -sünni, laik- antilaik çatışması çıkarılmaya çalışıldı. Bunlar da yetmiyormuş gibi, 1984’ten itibaren PKK belası başımıza sarıldı. PKK ile mücadele uğruna bugüne kadar harcanan paranın 400 milyar doları aştığı ifade ediliyor. Eğer teröre harcanan bu para yatırıma harcanmış olsaydı, bugün Türkiye’nin kişi başına düşen milli geliri yirmi bin dolara yakın olabilirdi. 

Dolayısıyla, yukarıda bahsettiğimiz nedenlerle, gerçek manada güçlü bir Türkiye olana kadar Türkiye’de her zaman çeşitli oyunlar sahneye konulacak, kardeş kardeşe düşürülmeye çalışılacaktır. Bize düşen görev, bu oyunlara kanmamak, enerjimizi birbirimize karşı değil, bu aziz vatanı kalkındırmaya ve güçlü kılmaya harcamaktır.
Kaynak : Süleyman Özmen