Şiddetin her türlüsüne karşı olduğunu ve aydınlık,mutlu yarınların ancak aile dayanışması,kadın erkek eşitliği ve çarpıcı zihniyetlerle mücadele sayesinde sağlanabileceğini ifade etti.Yüceer konuşmasında, " Bugün kadına yönelik şiddetle uluslararası mücadele günüdür. Aslında bu günün ilan edilmesinde de bir şiddet hikayesi var. Bundan 64 yıl önce Dominik Cumhuriyetinde, üç kadının bir uçurumun kenarında cansız bedenlerinin bulunması var. Miraber kardeşlerin acımasızca katledilmesi bir reaksiyona, bir mücadeleye bir kelebek etkisine neden olmuş ve bir yıl sonra diktatörlük devrilmiş. Bugün de aslında beraber olmamız, o günden bu güne bu mücadelenin, birliğin, dayanışmanın artması, onların hayatları pahasına verdiği mücadelenin, kıvılcımın etkisidir.
Bugün de Dünyanın her yerinde,1999 yılında Birleşmiş Milletlerin kadına yönelik şiddetle mücadele günü ilan etmesinden bu güne Dünyanın her yerinde kadınlar,sesini,sözünü yükseltmek için sokaklarda, meydanlardalar. Çok küçük adımlar, çok büyük mücadele ve sonuçlara sebep oluyor. Tarih bunlarla doludur. Bu mücadelenin bir örneği de, kadın dayanışmasının şiddetle mücadelede en kuvvetli dayanak olduğunu ifade eden bir günün olmasıdır. Maalesef kadınların şiddete uğramadığı bir gün yok. Şiddet devam edebilir ama mücadele de büyüyerek devam ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa şiddete, tacize, kadın haklarını yok sayan her türlü uygulamaya, tüm adaletsizliklere karşı kadınlar sesini yükseltiyor. Biz de bugün insan hakları ihlalinin en acımasız şekli olan şiddete, kadına yönelik şiddetle mücadele için eşitsizliğe, ayrımcılığa karşı sesimizi,sözümüzü yükseltmek için buradayız, bir aradayız. Ben bu mücadeleye emeğiyle, yüreğiyle katılan her bir kadına, erkeğe çok teşekkür ediyorum, saygıyla selamlıyorum.İyi ki varsınız.
Albert Camus yüzyıllar önce, bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların hayatlarını nasıl kaybettiğine bakın demiş. Biz de 2024 yılında kadınların hayatlarını nasıl kaybettiğine baktığımızda, maalesef ülkemiz adına iyi bir sınav vermediğimizi ifade ediyoruz. Miraber kardeşlerin hayatlarını kaybetmelerinin ardından yasalar, sözleşmeler yapıldı. Ama kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın çığ gibi büyüdüğü ülkemizde şiddete ve tacize uğramaktalar. Ekonomik, psikolojik şiddetin her türlüsüne uğramakta ve acımasızca katledilmekteler. Bu şiddetin ardında kadını erkeğe eşit görmeyen, kadının toplumsal yapı içinde kendi kimliğiyle var olmasına tahammül edemeyen cinsiyetçi bir bakış açısı var. Maalesef bu bakış açısı,kadına karşı şiddeti kendine hak görmektedir. Bu şiddetin ardında ayrımcılık ve eşitsizlik var. Şiddet gören kadının bunu hak ettiğine yönelik, tacize uğrayan kadının buna yol açtığına yönelik hala çarpık,sağlıksız bir önyargı var. Asıl can yakıcı olan budur ve maalesef gündelik hale gelen şiddete karşı artık kanıksama var,sıradanlaşma var. Bizim canımızı acıtan da budur. Mücadele etmemiz gereken de budur. Kadın yasalarla kuşatılmış değil. Yasaların arkasında görünmeyen, yazılı olmayan ama aslında çok daha güçlü olan, toplumu saran, etkisi altına alan bir zihniyetle mücadele var. Bizler kadın olarak bu mücadelede dayanışmamızı arttıracağız. Kadına yönelik şiddetin % 70'i aile içinde oluyor. Aile büyükleri, eşi, sevgilileri hatta erkek çocukları tarafından olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu mücadele kutsaldır. Bu mücadele, kadına kalkan eller kırılsın ya da Cennet anaların ayakları altındadır demekle olacak bir mücadele değildir. Yapılması gereken güçlü bir politik iradedir. Biz önce hukuk devletinin yerine getirmesi gereken sorumlulukları yerine getirmek zorundayız. Artık suçluyu değil,mağduru korumak zorundayız. Bu çarpık, sağlıksız zihniyetle hep birlikte mücadele etmeliyiz. Ancak bu şekilde bir yol katedebiliriz. Her şey dilde başlar. Dilimizle beraber bu zihniyeti de değiştirmeliyiz. Kadın mücadelesinin kazanımları küçük görünebilir ama büyük adımlardır. Kadın için hak arama mücadelesi sadece 25 Kasıma 8 Marta sığdırılamaz. Kadın için her gün mücadele günüdür. Yolumuz kısa değil uzundur. Çiçeklerle bezenmiş değil,engebelerle, doludur. Ama bugün olduğu gibi hep beraber inatla ve kararlılıkla bu mücadeleyi sürdürmek zorundayız. Daha güzel bir gelecek ve aydınlık yarınlar ancak kadınlarla mümkün olacaktır. Ben kadına yönelik şiddetin, ayrımcılığın son bulduğu, kadın-erkek eşitliğinin her, alanda yaşanabildiği eşit, özgür bir ülkeye yine kadınlarla ulaşilabileceğine inanıyorum.
Bizler de Tekirdağ Büyükşehir belediyesi olarak, kadınların her alanda eşit ve güçlü bireyler olabilmesi için çalışıyoruz. Gerek sosyal ve psikolojik destekler gerek eğitim, istihdam ve sosyal destek projeleriyle kadınların ekonomilerinin güçlenmesi ve şiddete karşı dur diyebilmesi anlamında her zaman yanlarındayız. Göreve gelir gelmez kadınlara durak yok dedik ve sokakları kadınlara daha güvenli bir hale getirmeye çalıştık. Kadınlara pozitif ayrımcılık ilkesiyle, kadın dayanışma merkezlerimiz kadınlara hizmet veriyor. Meslek edindirme kurslarımız aynı şekilde devam ediyor. Bu kentin elit kültürüne bu şehrin çağdaş yüzüne, güzel Tekirdağ'ımızın şefkatli ruhuna sonuna dek sahip çıkacağıma her şeyden önce kadın kimliğimle, söz veriyorum. Kadınların nefes aldığını sonuna kadar hissettiği, eşit,özgürce yaşadığı ve asla şiddetin her türlüsüne maruz kalmadığı bir şehir için çalıştığımızı ifade ediyorum. Şiddetsiz, sömürüsüz, baskısız yarınlarımız olsun. Güzel şehrimiz Tekirdağ'ın yönetim görevinin sizlerin oylarıyla bir kadına verilmesi bile bu konudaki kararlılığımızın, dayanışmamızın farkındalığımızın çok açık bir göstergesidir. Bu anlamda güzel şehrimizin tüm kadınlarına,erkeklerine yürekten teşekkür ediyorum " Dedi.
Program,sahil dolgu alanına yürüyüş ve ikramlarla sona erdi.