2011 yılında bizzat Adalet ve Kalkınma Partisi öncülüğünde hayata geçirilmiş olan “İstanbul Sözleşmesi” hepimizin bildiği gibi yine bu siyasal parti içerisindeki bir grup akıl tutulması yaşayan kadın düşmanı güruh tarafından rafa kaldırılmak isteniyor.
Bu akıl almayan güruh, özellikle mevcut hükümet zamanında tırmanan, kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü şiddetin hem nedeni hem de sonucudur. Her türlü baskının kabul ettirilmeye çalışıldığı günümüz Türkiye’sinde, böylesi bir dayatmayı asla kabul etmeyeceğimizi açıkça deklare ediyoruz.
“Geleneklerimize aykırı” denilerek ortadan kaldırılmaya çalışılan güvencelerimiz kimi, neden rahatsız ediyor? Bu sorunun cevabını arıyoruz. Kadınların güpegündüz sokak ortasında kurşunlanmaları hangi geleneklerde yer alıyor? Çocukların rezil mekânlarda tacize uğraması, “İstanbul Sözleşmesi”ni reddeden zihniyetin hangi geleneğinde yer almaktadır? Bize bu sorunun yanıtını verebilir misiniz?
Bir insanın güvence altına alınması gereken en büyük özgürlük alanı, yaşam hakkıdır. Kadınları, çocukları ve yaşam hakkı kısıtlanmak ve yok edilmek istenen herkesi şiddete karşı korumayı amaçlayan bir düzenlemeyi neden ortadan kaldırmak istiyorsunuz? Yoksa gerici zihniyetin “özgürlük alanı” tüm bunlardan daha mı önemli? Yoksa sizin gelenek dediğiniz şey, “karım değil mi, döverim de, severim de” zihniyetinde mi gizli? Yoksa sizin gelenek dediğiniz şey, çocukken kendisi de aynı rezil tezgâhtan geçmiş olan ve şu anda bu ülkenin evlatlarına aynı kâbusu yaşatan sözde şeyhlerden, uyduruk şıhlardan, onlara aklını teslim etmiş müritlerden ve sonu gelmeyen dipsiz bir karanlıktan mı ibaret?
Bu süreçte hiçbir taviz vermeden, siyasal parti ayrımı gözetmeden, toplumun tüm kesimleriyle birlikte bu karabasana dur demek için elimizden geleni yapacağız. Şu fani dünyada bir canımız var, onu da zıvanadan çıkmış güruhun ellerine bırakmayacağız” Dedi.