İstanbul ve Antalya'nın muhteşem görüntüleriyle soğuk kış günlerinde adeta içinizi ısıtan 'Ya Sonra', 'bir türkücü' diye hor görülen Özcan Deniz hakkındaki önyargıları yerle bir ediyor...
“Sadakatten ihanet doğmuşsa eğer sevgin bir alev topu gibi nefrete dönüşür. Ve bir zamanlar uğrunda ölebileceğin kalbinin katili yanında değil karşındadır artık.”
Ya Sonra
Adem (Özcan Deniz) ile Didem (Deniz Çakır) birbirlerini severek evlenmiştir. Ancak yedi yıllık birlikteliklerinde hep Adem'in dedikleri olmuş ve Didem'in istekleri bir kenara atılmıştır. Hayatında en çok değer verdiği erkek için ailesini, dostlarını ve kariyerini bırakan Didem, aşkla yanıp, tutuşan adamdan geriye hiçbir şey kalmadığını görerek işine sıkı sıkıya bağlanır. İşte tam bu sırada hayatındaki her şeye çok kolay sahip olan Cem (Barış Falay), Didem'le tanışır. Duygusal anlamda bir çöküntü yaşayan Didem, Cem'in sıcak davranışlarına karşı tepkisiz kalamaz...
Önyargılarınızı bir kenara bırakın
Filmin senaryosu Özcan Deniz’e ait yani hem yazmış, hem oynamış hem de yönetmiş. Bu iş yetenek işidir, duygu işidir, hissetmektir. Kıro da olsa, Kürt de olsa, Türk de olsa, türkücü de olsa hayal kurmak hiç kimsenin tekelinde değildir. İlk önce hayalinde kuransın, her insanın yaptığı gibi ve sonra yazarsın çok az insana nasip olduğu gibi... Öyle üniversite bitirmek gerekmez yetenekli olmak için. Ne de olsa yetenek dağıtmazlar bilim ve irfan yuvalarında...
Size nasıl olmanız gerektiği öğretilir, neyi nasıl başaracağınız değil! Bu ne kindir, bu ne öfkedir. Bir türkücü film yapamaz dersen, bir çobandan cumhurbaşkanı olmaz önermesi çıkar.(Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel) Eğer hayatın bize biçtiği rollerle yetinirsek, nasıl ilerleme sağlarız? Bırakın önyargılarınızı bir kenara, ilk önce seyredin sonra karar verin. Şeytanı taşlamadan önce 'Acaba bunu hak ediyor mu?' diye bir düşünün...
Tekniği yüksek ama senaryosu alıntı
Komedi ve romantizm harmanlayan eğlenceli bir film 'Ya sonra'. Birbirlerini deliler gibi sevenlerin zamanla birbirlerinden nefret etmelerini çarpışı bir şekilde izleyenlere gösteriyor. Yakın zamanda evlenecek çiftlere ya da yeni evlilere duyurulur. Erkeğin kadını sahiplenme çabası ise tam bir Türkiye gerçeğini izleyenlerin yüzüne vuruyor; her gün bir erkek tarafından öldürülen kadınları duyarak güne başladığımız gibi...
Filmin gelişme aşamasında biraz Hollywood'tan esinlenmeler yaşanmış ancak o kadar da olur, küreselleşen dünyada. (Mahsun Kırmızıgül yıllar önce Mevlana'nın ünlü bir sözünü alıp, küçük bir değişik yapmış ve kendi ismiyle kullanmıştı.)
'Ya sonra'nın İstanbul ve Antalya görüntüleri (Helikopterle çekilenler) çok iyi kullanılmış. Gerekli oranda ve gerekli açılarda. 'Bakın biz çektik. Alın doya doya izleyin' dememişler. Organize İşler'de Yılmaz Erdoğan'ın yaptığı gibi seyircinin gözüne gözüne sokmamışlar. Bazı sahnelerde arka fon bir tablo gibi duruyor. Işıklandırmanın önemi işte o sahnelerde ortaya çıkıyor. (Özellikle Galata kulesi ve akvaryumlu sahneler)
Charlie Chaplin şapka çıkartacak!
'Yaprak Dökümü' adlı dizide yıllarca Ferhunde karakterini canlandıran Deniz Çakır, 'Ya Sonra' filminde de karşımıza aynı oyunculuğuyla çıkıyor. Aynı bakış, aynı tepkiler ve aynı duruş. Acaba bunun nedeni, yıllardır Ferhunde olan Deniz Çakır'ın dizi yaz tatilindeyken 'Ya Sonra'da oynaması olmasın sakın! Aynı sorun Ezel'in Kerpeten Ali'si Barış Falay için de geçerli. 'Ezel' arası film çekmişler, ekmek arası tost gibi... Bunu yönetmen ve senarist Özcan Deniz'in fark etmemesi de ayrı bir konu.
Özcan Deniz demişken, keşke o da Mahsun Kırmızıgül gibi sadece yönetmen kalsa. O ne kadar zorlama bir oyunculuktur, o ne kadar gereksiz mimik ve tepkilerdir. Charlie Chaplin neredeyse şapka çıkartacak bu Oscar'lık performansa! (Hatırlarsınız, Özcan Deniz 'Ya sonra' için 'Beni Mahsun'la değil, Chaplin'le kıyaslayın' demişti.)
Özcan'ın kızma sahneleri ise tam evlere şenlik. Şıp demiş Mahsun'un burnunda düşmüş. Galiba eski arkadaşların içtikleri su, çok uzun süre ayrı gitmemiş!