Sektörümüzün popüler kolu üretim ağını anbean fazlalaştırırken sanat sinemasında da geleneklerin devam ettiği, uluslararası platformda başarılı olduğumuz son derece verimli bir yıl daha geçirdik. Yeşim Ustaoğlu ve Emin Alper bu konuda en öne çıkan iki isimdi. Ancak elbette Yeni Türk Sineması’nı takip etme adına ‘minimalist film’ çekip çakma işlere imza atan yönetmenlerin işleri de ‘normal’ bir şekilde varlıklarını sürdürdü. Ancak esasen yükselen genel seyirci rakamına rağmen yerli filmlerin izleyicisinin düşmesi, 2012’nin ‘mali tablosu’ adına not edilesi bir istatistik sundu. Bunun da 1 milyonun üzerinde seyirciye uzanan filmlerin sayısının 4’e inmesiyle doğru orantılı olarak ya da “Moskova’nın Şifresi: Temel” ile “Çanakkale 1915”in bu konuda hayal kırıklığı yaşamasıyla ele alınabileceğini unutmayalım. Zira ilk 10’daki yerli film sayısında bir değişiklik yok. Ticari açıdan yılın sürprizi ise ilk filminin 3 katından fazla bir gişe rakamına ulaşan “Çakallarla Dans 2: Hastasıyız Dede” oldu.
Ancak önemli olan tür filmlerinin üretiminin artmasıyla birlikte “Süpertürk” gibi fantastik, “Canavarlar Sofrası” gibi ‘distopik bilimkurgu’ alanlarında işler çıkmasına karşın çöp ve B filmi sayısının, Yeşilçam usulü melodramların ve kültürel komedilerin varlığını sürdürdüğünü gözlemlemekti. Buna paralel olarak Hollywood Kuşağı’nın arada ‘kaliteli girişler’ yaptığını ise görmek şaşırtıcı olmadı. Yani popüler geleneklerde bir denge hakimken 4 belgeselin vizyona girmesi de sektörümüze önemli bir katkı sağladı bana kalırsa. Bunun yanında bu yıl ‘kadın kimliği’ ve ‘ötekilik’ ana temaya dönüşürken, Yılmaz Güney’in ‘politik sinema’ damarına benzer bir kanadın da oluşmaya başladığı gözlemlendi.
Aşağıdaki filmlere ek olarak, “Ateşin Düştüğü Yer”, “Canavarlar Sofrası”, “Çanakkale 1915”, “Kurtuluş Son Durak”, “Can”, “Laz Vampir Tirakula”, “Pazarları Hiç Sevmem” ve “Kırık Midyeler”in ise ‘belli bir seviye’yi tutturarak en azından ‘niteliksiz işler’in arasından sıyrıldığını söyleyebiliriz.
2012’NİN EN İYİ 15 YERLİ FİLMİ!
1-Tepenin Ardı (2012)
Düşman algısını ya da ötekilik meselesini ‘eşkıyalık’ üzerinden ‘ortak bir sorun’ olarak belirleyip ‘paranoyak/önyargılara dair’ bir gözlemle sararken westernin kalıplarına uyduran, Antonioni etkili özellikli bir eser... Emin Alper’in ilk yönetmenlik denemesinde felsefi, politik ve sinemasal anlamda yüksek puan alması, bu ‘feodalizm’ bedenli kırsal kesimde yeşeren aile tablosunu daha çekici kıldı şüphesiz. Yılmaz Güney’in “Seyyit Han”ını ‘modern/postmodern’ metotlarla yenileme becerisi ise ustalaşması beklenecek bir yönetmenin doğuşunu müjdeledi.
2-Araf (2012)
Karabük’ün gecekondu mahallesindeki gençlerimizin ruh halini ‘soyut’ yollarla tanımlayan “Araf”, gerçek bir ‘sosyolojik düzene karşı kadın kimliği mücadelesi’ sunuyor. Yeşim Ustaoğlu’nun yönetmenlik ustalığıyla ve minimalizme hakimiyetiyle dikkat çeken eser, Neslihan Atagül’ün başrol performansıyla da ilgiye değer. Böylece karşımıza yabancılaşma, gözlem ve atmosfer detaycılığıyla kavranmış üst düzey bir ‘gençlik aşkları-hayalleri’ filmi çıkıyor.
3-Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir (2011)
İmre Azem’in yüksek emeği, uğraşı ve belge toplama sabrıyla ortaya çıkardığı bu devasa belgesel, kentleşme ve kapitalizm üzerine bir ‘sınav’ niteliğinde... “Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir”, üçüncü köprüden gecekondu mahallelerine uzanan İstanbul metropolünün ya da canavarının çarpık düzenini doğru hamlelerle kavrıyor. Böylece uluslararası platformda da değeri olan bir belgesel bütünü sunmakta sıkıntı çekmiyor.
4-Patlak Sokaklar: Gerzomat (2012)
ZAZ ekolünü akla getiren bir parodi geleneği geliştirmeye çalışan ‘Batesmotelpro’ ekibi, burada ‘absürt bir beyin’le yürüyen, ‘kaçırılan Türkçe dublaj’ ile çekilmiş özel bir komedi kimliği oturtuyor. Amerikan popüler kültürü ile bizim arabesk ve maço kültürümüze dil uzatan bu gelenek, polisiyenin içinden kendi ‘postmodern’ yönünü belirlemeyi seçiyor. Böylece 2000’lerin en iyi yerli komedilerinden biriyle yüzleşmemiz zor olmuyor.
5-Fetih 1453 (2012)
A sınıf bir tarihi-epiğimiz olmasını sağlarken bizim sinemamızda ‘Star Wars’ ya da ‘Jaws’ etkisi bırakabilecek yüksek kalibreli bir Faruk Aksoy görkemi... “Fetih 1453”, sinemaskop oranında yapım tasarımı ve görsel efekt işçiliğiyle parlarken 15 milyon doları aşkın bütçesinin yanında 6.5 milyon kişilik gişe rakamıyla da rekor kıran bir ‘değişim’i işaret ediyor. O da ‘artık B sınıf türler A tipine transfer olup profesyonellik kazanacak’ deyişi...
6-Mar (2011)
Yılmaz Güney’in sosyal gerçekçi geleneğini ‘sanayileşmenin kuşaksal izdüşümü’ olarak anılabilecek bir ailenin üç bireyi için masaya yatıran bir Caner Erzincan filmi. Yönetmenin kariyerinin bu ilk perde deneyiminde amacına ulaşırken fazla sekmeye uğramayan oyunculuklar, sinematografi ve doğa-kırsal kesim kullanımıyla sınıfı geçtiği söylenebilir. Volga Sorgu, Begüm Kütük, Güray Kip ve Yılmaz Şerif başrollerde...
7-Geriye Kalan (2011)
Çiğdem Vitrinel’in ilk filmi; Bergman ile Antonioni etkisiyle çekilmiş ve zaman zaman onlar kadar katmanlar açabilen bir yasak ilişki filmi olarak anılabilir. Özelikle orta sınıftan üst sınıfa geçişi, sınıfsal atlamayı merceğine alırken ‘toplumda kadın olmak’ meselesini masaya yatırıp, Şebnem Hassanisoughi ve Devin Özgür Çınar gibi iki kaliteli oyuncunun varlığıyla dikkat çekiyor. Evliliklerin yıkılma sürecini ‘kadın gücü’ ile onarmayı öneriyor.
8-Babamın Sesi (2012)
Maraş Katliamı çevresinden Alevi Kürt bir ailenin sorunlarına ‘sözlü tarih çalışması’ niyetine yaklaşan, biraz belgesel gerçekliği biraz Tarkovsky şiirselliği kokan bir eser. “İki Dil Bir Bavul”un ekibinin bir değişikle hazır bulunduğu yapıt, özellikle birkaç kamera hareketiyle iz bırakırken suskun kalan veya iletişimi unutan aileler üzerine çarpıcı bir Türkiye coğrafyası temsili sunuyor. Bu açıdan da ileride politik damarıyla konuşulacaktır.
9-Uzun Hikaye (2012)
Türk siyasi tarihini arkasına alan hafif masalsı bir baba-oğul draması diyebiliriz. Osman Sınav’ın onca ‘erkek filmi’nin ardından burada fark yaratırken ilk 2.35:1 filmini çekmesi de sevindirici. Böylece Hollywood estetiğine en yakın Sınav filmiyle yüzleşirken “Dedemin İnsanları”ndaki duygusallığa yakın bir dramatik yapıyla donatılmamız da sürpriz oluyor. Ancak bu durum “Uzun Hikaye”nin komedi, dram ve aşk dengesiyle kalbimize tesir eden bir işe dönüşmesini sağlıyor.
10-Vücut (2011)
Leyla 40’lı yaşlarında bir porno yıldızıdır. Sevgilisi Yılmaz’la konuşur ve son bir filmde oynamak için anlaşır. Ama orada genç bir çocukla tanışınca her şey farklı olacaktır. Mustafa Nuri ‘ötekilik’ meselesine merceğine alırken bu konuda bir toplumsal bellek yaratmaya çabalıyor. “Vücut”, yer yer cesareti ve işlevselliğiyle dikkat çeken bir ilk film sunarken Hatice Aslan’ın oyunculuğuyla da iz bırakıyor.
11-Yeraltı (2012)
Zeki Demirkubuz’un Dostoyevsky’nin ‘Yeraltından Notlar’ romanından uyarladığı “Yeraltı”, Engin Günaydın’ın varlığı ve yönetmenin ilk sinemaskop filmi olmasıyla bir yerlere not edilebilir. Ancak bu sinemasal yetkinliği bir süre görsek de ‘sanatçının düşüş dönemi eseri’ tamlamasıyla anılmaktan kurtulamıyor. Yine de burada Türk sinemasında birçok yapıtın üzerinde bir çerçeveleme yetisiyle yükselen ‘metropolda yalnızlaşmış adam’ın bireysel sorunlarını, kibirini, nefretini ve dönüşümünü izlemek sevindirici.
12-Dağ (2012)
Hollywood geleneğinden bir asker filminin ülkemizdeki kısa dönem-uzun dönem çekişmesine uzanmasını sağlayan “Dağ”, bu konuda gözlemleriyle dikkat çekiyor. Alper Çağlar’ın ikinci filmi kimi bütçe sıkıntılarına karşın özellikle hikaye kurgusuyla oynarken ‘kurgu kıvraklığı’ yoluyla ‘askerlik sistemindeki kısır döngü’ye dikkat çekmesiyle takdiri hak ediyor. Milliyetçi söylemiyle ise tartışmalar yaratmıştı.
13-Simurg (2011)
1996 yılında ölüm orucuna katılan 6 kişinin, Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanması, hiç şüphesiz ‘F Tipi cezaevi’ sorunsalının bir sonucuydu. Ruhi Karadağ da burada bu yaşam mücadelesi veren direnişçi insanların hüzünlü gerçek hikayelerini fazla sömürüye kaymadan ara yazılar, arşiv görüntüleri ve ekran bölme tekniğiyle kavramayı beceriyor. Böylece belli sıkıntıları olsa da büyük oranda eli yüzü düzgün ve siyasi damarı güçlü bir belgeselle anlamlı kılıyor.
14-Sen Kimsin? (2012)
‘Bir Tolga Çevik komedisi’ olarak anılabilecek “Sen Kimsin?”, ‘Bay Kamber’ dizisiyle akraba bir ‘Budala Dedektif’ (‘Ace Ventura’) parodisi yaratmasıyla öne çıkarılacaktır. Bunu yaparken “Çok Filim Hareketler Bunlar” ile sinemaya giren Ozan Açıktan’ın reklam arka planından yükselen birkaç sahnenin unutulmazlar arasına gireceğini ekleyelim. Bu da halihazırdaki dedektiflik filmi parodisi denemesini; yüzde yüz bir popüler sinema başarısına dönüştürmese de, oyuncu seçimleri, temposu ve diyalog tutarlılığıyla izlenir kılıyor.
15-F Tipi Film (2012)
‘F tipi cezaevleri’ adı altında bir politik soruna dönüşen tecrit meselesi, dokuz kısa filmden oluşan bir antolojik filme malzeme oluyor burada. Hüseyin Karabey, Ezel Akay, Sırrı Süreyya Önder, Barış Pirhasan, Reis Çelik, Mehmet İlker Altınay, Vedat Özdemir ve Grup Yorum imzalı eserlerin Tansu Biçer, Fırat Tanış ve Serkan Keskin gibi destekçi oyunculardan güç aldığı söylenebilir. Bu da farkındalık yaratabilen bir sosyal sorumluluk projesini ‘farklı yaklaşımlar’la perdede canlandırıyor.