BANA ADINI SOR
“Kavuşamazsın, aşk olur” demiş ya Aşık Veysel, öyle bir hikaye. Yasemin ve Hakan, aynı yetimhanede büyümüşler. Serpilmişler. Birinin kalbi, ötekisi için atmış. Yasemin’in kalbi o. Ama Hakan, arkadaşlıktan yana sanki. Bu denklemi karmaşık hale getirecek olan ise Merve. Merve girer hayatlarına. Merve de aşık olur Hakan’a. Peki Yasemin durup öylece seyredecek midir? Aşık Veysel’i bilmediği yetmezmiş gibi, Radiohead solisti Thom Yorke’un “gerçek aşk bekler” şarkısından da habersiz(!), öylece mücadeleye girer.
Sabır da bir yere kadar, der. Peki sabreden mi kazanır aşkı, ya da aşkın kazananı var mıdır? Üstelik Hakan’ı bekleyen olay, hepsini etkilemek için sinsice gölgesini büyütürken. “Bana Adını Sor”, insanların hayatında hiç beklemedikleri anda gelişen olayların ne denli büyük ihtimaller denizine dönüştüğünü anlatıyor.
Engin Hepileri, Özge Burak ve Başak Parlak, sözkonusu aşk üçgenine kendi açılarını katıyor. Yönetmen koltuğunda ise M. Tamer Gündöner-Özer Kızıltan ikilisi oturmakta. Filmin, fragmanlarından daha iyi olmasını ancak ümit edebiliriz.
ÇEKMEKÖY UNDERGROUND
Baştan söyleyelim. “Arabesk rap” denilen müzik türünü sevmiyorsanız ya da hiç duymadıysanız bile, yönetmen Aysim Türkmen’in belgeselci yaklaşımı sayesinde İstanbul’un arka sokaklarını -adı üstünde “underground” kültürünü anlatan bu filmde çok şeyler bulabilirsiniz. Şeyler ne peki? Aynı mahallede büyüyen, aynı duyguları/hayalleri paylaşan bir grup gencin hikayesi bu. TV’de gördüğümüz o ünlü müzik yetenek yarışmalarından birine katılmak için hazırlık yaparlar. Sokak kültürüyse Çekmeköy, duyguysa isyan, yürekse mangal gibi, diyerek yola düşerler. İçlerinden birinin abisi Cemal ise hapisten yeni çıkmıştır.
Onun derdi başkadır. Aşık olmuştur. Derdini de taşır mahalleye. Mahallenin gençlerinin başlarına konan bu nimet kuşundan haberleri yoktur. Şarkı sözlerindeki isyankar tavırla mıhladıkları dışında aşkla geçirecek vakitleri olmamıştır. Oysa dert lazımdır, şarkılarda anlatacak bir dert! Hem kayıt yapabilecekleri güzel bir stüdyoları da vardır artık. Aşktan güzel dert mi olur? İşte bunu birinin bu gençlere öğretmesi gerekecek(tir) o isim de Aysim Türkmen olur. Ödüllü “Kapital-ist-anbul” belgeselindeki yaklaşımını, bir ölçüde bu ilk kurmaca uzun metrajında da sergilemiş. Sadece karakterleri değil, mekanları da oyun planına davet etmiş. Ama dediğimiz gibi, bu “şeyler” bazılarımızın hiç ilgisini çekmeyebilir de. Sonuçta yeraltından yer“üst”üne çakılmış samimi bir selam bu.
KINGSMAN: GİZLİ SERVİS
Filme girmeden önce tanıtım yazılarını okuyorsunuzdur, yönetmeni-oyuncularını biliyorsunuzdur, mutlaka fragmanlarını izlemişsinizdir. Bunlardan en az birini yapıyorsunuzdur yani afişe bakıp sinema bileti alanlardan biri olmadığınızı varsayıyorum. Bu filmin yönetmeni, çok sevdiğimiz “Kick Ass”in yaratıcısı Matthew Vaughn. Kendisini, ilki kadar başarılı olmayan devam filmini yönetmeyi reddettiği için ayrıca seviyoruz. İşte bu Vaughn, “X-Men:Birinci Sınıf”ta da harika bir iş çıkardıktan sonra yeni filmiyle karşımızda. Yine “Kick-Ass”vari esintiler içeren bir hikaye var.
Eggsy, çocuk yaşta babasını bir askeri görevde kaybeder. Aileye bir madalya verilir, bir kere kullanılmak üzere bir de telefon numarası. 17 yıl sonra Eggsy işsiz güçsüzdür. Bir gün başı belaya karışır, karakola düşer. Madalyayı kullanır. Yardıma, babasının hayatını kurtardığı ajan Harry gelir. Harry, aileye kendini borçlu hissetmektedir. Bu nedenle Eggsy’yi alıp ondan bir ajan yaratmaya karar verir. Tıfıl Eggsy, güçlülerin dünyasında zorlu bir savaşa hazırlanır. Mark Millar’ın çizgiromanından uyarlanan filmin başrollerinde Colin Firth ve Taron Egerton var. Ama yardımcı oyuncu kadrosundaki Samuel L. Jackson, Michael Caine, Mark Strong’un isimleri, hala ikna olmadıysanız, nasıl bir filmle karşı karşıya olduğunuz konusunda fikir verecektir.
PRENSES KAGUYA MASALI
80 yaşındaki bol ödüllü Japon yönetmen Isao Takahata’nın 14 yıl aradan sonra çektiği bu masal, en iyi animasyon dalında bu yıl Oscar adayları arasındaydı. Ne anlattığından çok bazen nasıl anlattığın önemlidir ya, usta da öyle yapmış. Ormanda sihirli bir bebek bulan yaşlı çiftin macerası hem masalsı hem de şiirsel bir dille beyazperdeye yansıyor. Bu sihirli bebek, bir gün büyüyor ve güzeller güzeli bir genç kıza dönüşüyor. Gören herkes ondan etkileniyor. Onunla evlenebilmek için adaylar sıraya giriyor.
Fakat o, yani Prenses Kaguya, bu dünyada olmayan türden bir aşkı arıyor. Takahata’nın kurucularından olduğu Ghibli Stüdyosu’nun eserlerine aşina olanların hemen koşacağı, gerçek aşka dair masalsı bir atmosfer hissetmek isteyenlerin de iki kez düşünmeden izleyebileceği bir film bu. Tamamı el yapımı suluboya çizimlerden oluşan bu animasyon, sadece verilen emekle bile kendine hayran bırakıyor.
MANDIRA FİLOZOFU 2: İSTANBUL
Bu hangi filmin devamı derseniz hemen söyleyelim: Yönetmen ve başrol oyuncusu, “Seksenler” dizisinde de imzası bulunan Müfit Can Saçıntı’nın bu karakteri, 2014 Nisan’ındaki ilk macerasıyla yaklaşık 1 milyon kişiyi sinema salonlarına çekmişti. Bodrum’un Çökertme köyünde kendi halinde bir yaşam süren filozofumuz Mustafali, bu kez İstanbul’dadır. Modern dünyanın getirdiklerine karşıdır.
Aslında her şeye karşıdır. Yıllar önce terk-i diyar edip annesiyle kendisini bir başına koyan babasının hastalığı nedeniyle büyük şehre gelmiştir zaten. Metropol insanının ezberini bozmakta da hiç vakit kaybetmez. Senaryo yine Birol Güven’e ait. Saçıntı’ya oyuncu kadrosunda Kemal Kuruçay ve Gülnihal Demir eşlik ediyor.
SİNDİRELLA
Of yine mi masal deyip geçmeyin. Yönetmen Kenneth Branagh. Gerçek oyuncularla çekilen masalda güzeller güzelini de, Lily James oynuyor. Yetmedi mi? Ünlü üvey anne rolünde Oscar’lı Cate Blancett var desek? Prensi oynayan ismin, “Game Of Thrones”daki katledilişini hala hazmedemediğimiz Robb Stark’a da hayat veren Richard Madden olduğunu söylesek? Tüm bunları geçersek geriye bilindik öykü kalıyor: Ella’nın tüccar babası, anne ölünce başka bir kadınla evlenir.
Kadın ve kızları kötü kalplidir. Derken baba da ölünce Ella, bu cadılarla başbaşa kalır. Hatta bu üç kadının hizmetçisi durumuna düşer. Tek kurtuluşu, kentteki tüm genç kızların katılacağı o ünlü balodur. Eksantrik aktris Helena Bonham Carter’ın da “koruyucu peri”yi oynadığı filmin, bilindik öyküsüne rağmen, oldukça olumlu eleştiriler aldığını belirtmeliyim.
SEVİMLİ EJDERHA: KOKONAT 3D
Darwin görse ne derdi acaba? Kahramanımız Kokonat, kanatları olmasına rağmen uçamayan bir ejderha. Aynı adayı paylaştığı yakın arkadaşlarından Oscar, et yiyen bir ejderha türü olmasına rağmen vejetaryen. Matilda ise bir şekilde ada koşullarına uyum sağlayarak hayatta kalmayı başarmış bir kirpi!
Bir gün, ejderha adasının değerli otu çalınınca üç kafadar hırsızların peşine düşer. Bu zorlu yolculuk, aralarındaki bağları sorgulamalarına yol açar. Almanya-Avusturya ortak yapımı olan bu üç boyutlu animasyonun Türkçe seslendirme kadrosunda Oya Küçümen de yer alıyor.
SELAM: BAHARA YOLCULUK
Beyazcamdaki tiplemeleriyle ünlenen Hamdi Alkan, sinemaya iyice ısınmışa benziyor. 3. uzun metrajında gerçek bir hayat hikayesinden yola çıkmış. Filmde, Türkiye’den Kırgızistan’a uzanan bir macera anlatılıyor. İdealist bir öğretmen gönüllü olarak uzak diyarlara yazdırır kendini. Gurbet, yabancı topraklara uyum sağlamanın zorlukları, hasret, dostluk gibi temalarla bezenmiş bu hikaye, özellikle o coğrafyanın yeryüzündeki melekleri olan atlara da saygı duruşunda bulunuyor sanki.
Özellikle dış çekimlerdeki atlı sahnelerde Hamdi Alkan’ın kişisel çıtasını yükselttiğinden söz edebiliriz. Çekim yerleri arasında Kazakistan’ın da yer aldığı filmin başrollerinde Aslıhan Güner, Gürol Güngör, Merve Sevi ve Mert Yavuzcan var. Kırgız oyuncular da yardımcı rollerde. Dram türündeki bu yol filmi, özellikle farklı insan manzaralarına tanıklık etmek isteyenleri sinema salonlarına çağırıyor.