Geçen ağustos ayında yüksek elektrik faturaları tüketicilerin en önemli gündemlerinden biri oldu. Ekim ayında tüketicilere etki edecek fiyat artışına kesin gözüyle bakıldığını aktaran Encazip sitesinin kurucusu Çağada Kırım, “Piyasa koşulları gözetildiğinde ekim ayında yapılması beklenen artışın en az yüzde 20 olması gerektiğini hesaplıyoruz” dedi. Türkiye'de elektrik tüketimi özellikle temmuz ve ağustos aylarında rekor seviyelere yükseldi. Bu iki ayı kapsayan dönemde, toplam elektrik tüketimi 57.655 GWh seviyesine geldi. Bu tüketim, geçen yıla göre yüzde 8,3’lük artış anlamına gelirken 2019 yılına göre yüzde 11, 2018 yılına göre ise yüzde 8’lik bir artış demekti. Artan elektrik talebinin karşılanması için daha fazla santral, sisteme dahil edildi. Çoğunluğu yabancı kaynaklı yakıtlı olan bu santrallerin devreye girmesinin, kurdaki yükselişle aynı döneme denk gelmesi ise elektrik tedarik maliyetlerini ciddi oranda artırdı.
Serbest piyasadaki elektrik tedarik fiyatları geçtiğimiz temmuz ayından itibaren ciddi oranda arttı. 2021 yılı Ocak ayı elektrik maliyetleri net 0,40522 TL iken temmuz ve ağustos ayı toplam net elektrik tedarik maliyeti ortalaması yüzde 55’lik artışla 0,62956 TL oldu. Geçtiğimiz yılın Temmuz-Ağustos dönemi ile kıyaslandığında ise artış oranının yüzde 57 olduğu görüldü. Artan tedarik maliyeti direkt olarak tüketicilere yapılan elektrik tedarikinin maliyetine etki etse de şimdiye kadar ulusal tarifeler, bu artışı daha yavaş yansıtacak şekilde düzenlendi. Geçen 12 aylık dönemde yaklaşık yüzde 62 artan elektrik maliyetlerine karşı, tüketici elektrik fiyatlarındaki artış yüzde 30 seviyesinde kaldı.
2021 yılında, geçen yıllara göre elektrik tüketimindeki artışın karşılandığı santrallerin çoğunlukla yabancı kaynaklı yakıt kullanması, elektrik maliyetlerini artıran en önemli faktör oldu. Elektrik üretim kaynaklarında maliyeti dövize bağlı olan doğal gaz elektrik santrallerinin payının 2020’de yüzde 19’dan yüzde 25’e, 2021’de ise 35’e yükseldiği ve hidroelektrik santrallerinin payının ise yüzde 25’ten yüzde 17’ye düştüğü görüldü. Bu aslında geçtiğimiz yıla göre yaşanan normalleşmenin ve önceki yıllara göre ise elektrik talebindeki artışın, üretim tarafında yabancı kaynaklı santrallerden karşılanmasına neden oldu. Zira 2020 yılının Temmuz-Ağustos dönemi için ortalama Amerikan Doları kuru 7,0658 TL iken bu yılın aynı döneminde ortalama yüzde 21’lik bir artışla 8,5256 TL seviyesine geldi.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Çağada Kırım, sanılanın aksine kuraklığın elektrik fiyatlarının artışındaki esas neden olmadığını belirtti. Kırım, “Ülkemiz için yenilenebilir kaynaklı elektrik üretimi çok önemli ve bu alana ne kadar yatırım yapılsa azdır. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının teşviki amacıyla Amerikan Doları üzerinden verilmiş olan alım garantileri, fiyatların döviz kuruna olan hassasiyetini artırıyor. Kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerden elektrik üretiminin payı yüzde 8 azalsa da bu teşvikten faydalanan santrallere yapılacak dolar bazındaki ödemeler de aynı oranda düşüş gösterdi. Nitekim EPDK, geçen sene ağustos ayında 0,101 TL olan gerçekleşen ve her bir kilovatsaat tüketim başına düşen teşvik ödemesinin maliyete yansıtılma birim bedeli tahminini 0,093 TL’ye düşürdü. Gerçekleşmesi beklenen değer ise 0,8 TL, yani yaklaşık yüzde 20’lik bir düşüş var. Bu da alım garantileri tarafında, maliyetlerin yükselen kura rağmen düştüğünü ve kuraklığın elektrik fiyatlarına etkisi olsa da bunun görece sınırlı olduğunu gösteriyor.” dedi.
Artan elektrik tedarik maliyetlerinin tüketicilere yansımasının kaçınılmaz olduğunun altını çizen Kırım, şöyle devam etti: “2020 Temmuz-Ağustos döneminde de maliyetlerin tam olarak karşılanması için tüketici tarifesine zam gerekliydi. Ancak maliyetler o dönemden, içinde bulunduğumuz döneme göre yüzde 57 daha düşüktü. Bu nedenle piyasa koşullarına göre, tüketici aktif enerji birim fiyatlarına günümüze kadar toplamda yüzde 57 oranında elektrik zammı yapılması gerekliydi fakat tüketicilere bu dönemde ortalamada sadece yüzde 30’luk bir yansıma oldu. Bu nedenle piyasa koşulları gözetilerek Ekim ayında gerekli artışın en az yüzde 20 olması gerektiğini hesaplıyoruz. Bu hesaplamaya, gelecek dönemlerdeki potansiyel maliyet artışları ile geçmiş dönem düzeltmeleri eklendiğinde zam oranı yüzde 30’a ulaşabilir. Eğer evlerin elektrik fiyatının da gerçek maliyetler göz önüne alınarak düzenleneceğini varsayarsak evler için yüzde 40’lık bir artıştan dahi söz edebiliriz. Aktif enerji bedelinde yapılacak bu artış, dağıtım bedelinin artmaması durumunda tüketiciye yaklaşık yüzde 20’lik bir fatura artışı olarak yansıyacaktır. Ulusal tarife fiyat güncellemelerinde yüzde 15’lik artış üst limiti gayrı resmi bir üst limit haline gelmiş olsa da bunun üzerine çıkılması sürpriz olmaz.”
Piyasa konusundaki genel görüşlerini de dile getiren Kırım, “Elektrik piyasasının özelleştirilmesindeki amaç, rekabetin önü açılarak tüketicilere daha kaliteli hizmeti, daha ucuz fiyattan vermekti. Ancak serbest piyasa koşullarının tam olarak sağlanamaması neredeyse her ay bir elektrik zammını gündeme getiriyor. Tedarikçilerin potansiyel zararlarını yama yapar gibi sonradan düzeltmek yerine piyasayı gerçekten sabit bir hale getirirsek ilk etapta tüketici fiyatları önemli ölçüde zamlanır ancak biraz sabır gösterirsek faturaların her ay artmadığını ve bir düzene oturduğunu görürüz. Tüketicilerin elektrik zammına olan hassasiyeti anlaşılabilir ancak gerekli ayarlamalar yapılmadan ucuz elektrikten söz etmek mümkün olmaz ve elektrik zammı gündemimizden asla çıkmaz. İlk etapta yapılması gereken ev elektrik fiyatlarının diğer abone grupları ile eşitlenmesi ve hemen ardından ulusal tarifenin gerçek maliyeti yansıtır seviyeye getirilmesidir. Sadece doğru fiyatlandırma stratejisini uygulamamız halinde elektrik zamlarını gündemimizden çıkartabiliriz.” dedi.